Page 78 - Risale-i Nur - Şualar
P. 78
80 ŞUÂLAR
İhsan ediyor. Hem derin bir Şefkati ve yüksek bir Merhameti ihsas eden
manevî ve kerimane bir muamele, bir muarefe ve lisan-ı hal ile ve dostane
bir mükâleme ve Dualarına rahîmane bir mukabele görünüyor. Demek bu
güneş gibi zahir olan tanıttırmak ve sevdirmek keyfiyeti arkasında
müşahede edilen lezzetlendirmek ve Nimetlendirmek ikramı ise, gayet
esaslı bir İrade-i Şefkat ve gayet kuvvetli bir Arzu-yu Merhametten ileri
geliyor. Ve böyle kuvvetli bir İrade-i Şefkat ve Rahmet ise, hiçbir cihette
ihtiyacı olmayan bir Müstağni-i Mutlak'ta bulunması elbette ve herhalde
kendini âyinelerde görmek ve göstermek isteyen ve tezahür etmek,
mahiyetinin muktezası ve tebarüz etmek, Hakikatının şe'ni bulunan nihayet
Kemalde bir Cemal-i Bîmisal ve ezelî bir Hüsn-ü Lâyezalî ve Sermedî bir
güzellik vardır ki; o Cemal kendini muhtelif âyinelerde görmek ve
göstermek için Merhamet ve Şefkat suretine girmiş, sonra Zîşuur
âyinelerinde İn'am ve İhsan vaziyetini almış, sonra tahabbüb ve taarrüf -
yani kendini tanıttırmak ve bildirmek- keyfiyetini takmış, sonra masnuatı
zînetlendirmek, güzelleştirmek ışığını vermiş.
İkinci Nükte: Nev-i İnsanda, hususan yüksek tabakasında, meslekleri
ayrı ayrı hadsiz Zâtlarda, gayet esaslı bir surette bulunan şedid bir aşk-ı
lahutî ve kuvvetli bir muhabbet-i Rabbaniye, bilbedahe misilsiz bir cemale
işaret, belki şehadet eder. Evet böyle bir Aşk, öyle bir Cemale bakar, iktiza
eder. Ve öyle bir muhabbet, böyle bir hüsn ister. Belki bütün mevcudatta
lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile edilen umum Hamd ve Senalar, o ezelî Hüsne
bakıyor, gidiyor. Belki Şems-i Tebrizî gibi bir kısım Âşıkların nazarında
bütün Kâinatta bulunan umum İncizablar, Cezbeler, Cazibeler, cazibedar
Hakikatlar; ezelî ve ebedî bir Hakikat-ı Cazibedara işaretlerdir. Ve ecramı
ve mevcudatı mevlevî-misal pervane gibi Raks ve Semaa kaldıran
cezbedarane harekât ve deveran, o Hakikat-ı Cazibedarın Cemal-i
Kudsîsinin hükümdarane tezahüratı karşısında âşıkane ve vazifedarane bir
mukabeledir.
Üçüncü Nükte: Bütün Ehl-i Tahkikin İcmaıyla Vücud Hayr-ı Mahz-
dır, Nurdur; adem şerr-i mahzdır, zulmettir. Bütün hayırlar, iyilikler,
güzellikler, lezzetler -tahlil neticesinde- Vücuddan neş'et ettiklerini ve
bütün fenalıklar, şerler, musibetler, elemler -hattâ masiyetler- ademe raci'
olduğunu Ehl-i Akıl ve Ehl-i Kalbin Büyükleri ittifak etmişler.