Page 376 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 376

378                                                                                                              MEKTUBÂT


           tanzim  edilip,  müvazi  bir  vaziyet  verilir.  Kasd  ve  İrade  ise,  bizlerin
           olmadığına delilimiz: Üç-dört sene sonra muttali' olduğumuzdur. Öyle ise
           bu  Kasd  ve  İrade,  bir  İnayet  eseri  olarak  gaybîdir.  Sırf  İ'caz-ı  Kur'an  ve
           İ'caz-ı  Ahmediyeyi  teyid  suretinde  o  iki  Kelimede  Tevafuk  suretinde  o
           garib vaziyet verilmiştir. Bu iki Kelimenin Mübarekiyeti, İ'caz-ı Kur'an ve
           İ'caz-ı Ahmediyeye bir Hâtem-i Tasdik olmakla beraber; sair misil Kelime-
           leri dahi, ekseriyet-i azîme ile Tevafuka mazhar etmişler. Fakat onlar, birer
           sahifeye  mahsus.  Şu  iki  Kelime,  bir-iki  Risalenin  umumunda  ve  ekser
           Risalelerde  görünüyor.  Fakat  mükerrer  demişiz:  Bu  Tevafukun  aslı,  sair
           Kitablarda da çok bulunabilir; amma Kasd ve İrade-i Âliyeyi gösterecek bu
           derece  garabette  değildir.  Şimdi  bu  davamızı  çürütmek  kabil  olmadığı
           halde, zahir nazarlarda çürümüş gibi görmekte bir-iki cihet olabilir:

                  Birisi:  "Sizler  düşünüp,  öyle  bir  Tevafuku  rast  getirmişsiniz."
           diyebilirler...  "Böyle  bir  şey  yapmak  kasd  ile  olsa,  rahat  ve  kolay  bir
           şeydir." Buna karşı deriz ki: Bir davada iki şahid-i sadık kâfidir. Bu dava-
           mızdaki  kasd  ve  irademiz  taalluk  etmeyerek,  üç-dört  sene  sonra  muttali'
           olduğumuza  yüz  şahid-i  sadık  bulunabilir.  Bu  münasebetle  bir  nokta
           söyleyeceğim:  Bu  Keramet-i  İ'caziye,  Kur'an-ı  Hakîm  Belâgat  cihetinde
           Derece-i İ'cazda olduğu nev'inden değildir. Çünki İ'caz-ı Kur'anda, Kudret-
           i Beşer o yolda giderek o dereceye yetişemiyor. Şu Keramet-i İ'caziye ise,
           Kudret-i  Beşerle  olamıyor;  Kudret,  o  işe  karışamıyor.  Karışsa  sun'î  olur,
           bozulur. (Haşiye)

                    Ü ç ü n c ü   N ü k t e : İşaret-i Hâssa, İşaret-i Âmme münasebetiyle
           bir Sırr-ı Dakik-i Rububiyet ve Rahmaniyete işaret edeceğiz:

                  Bir  Kardeşimin  güzel  bir  sözü  var.  O  sözü,  bu  mes'eleye  mevzu
           edeceğim. Sözü de şudur ki: Bir gün güzel bir Tevafukatı ona göster-dim,
           dedi: "Güzel! Zâten her Hakikat güzeldir. Fakat bu Sözler'deki Tevafukat
           ve Muvaffakıyet daha güzeldir." Ben de dedim: Evet herşey ya Hakikaten
           güzeldir,  ya  bizzât  güzeldir  veya  neticeleri  itibariyle  güzeldir.  Ve  bu
           güzellik, Rububiyet-i Âmmeye ve Şümul-ü Rahmete ve Tecelli-i Âmmeye
           bakar.  Dediğin  gibi,  bu Muvaffakıyetteki  İşaret-i Gaybiye  daha  güzeldir.
           Çünki bu, Rahmet-i Hâssaya ve Rububiyet-i Hâssaya ve Tecelli-i Hâssaya
           bakar bir surettedir. Bunu bir temsil ile fehme takrib edeceğiz. Şöyle ki:
                  ------------------
                  (Haşiye): Ondokuzuncu Mektub'un Onsekizinci İşaretinde; bir Nüshada, bir
           Sahifede  dokuz  ْ ٰان  ْ رق  Tevafuk  suretinde  bulunduğu  halde  birbirine  hat  çektik,
                             ُ
                                                                        ا
           mecmuunda   ْحمْمد    ُ َّ    Lafzı  çıktı.  O sahifenin mukabilindeki sahifede sekiz  ْر ْ ق Teva-
                                                                       نٰ
                                                                          ُ
           fukla beraber, mecmuunda Lafzullah çıktı. Tevafukatta böyle bedi' şeyler çok var. Bu
           Haşiyenin mealini gözümüzle gördük.
                                                 Bekir, Tevfik, Süleyman, Galib, Said
   371   372   373   374   375   376   377   378   379   380   381