Page 128 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 128

ONYEDİNCİ  LEM’A                                                                                                          131


          Abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenab-ı Hakk'ı tecrübe etsin ve desin:
          Ben böyle işlesem, Sen böyle işler misin? diye tecrübevari bir surette Cenab-
          ı  Hakk'ın  Rububiyetine  karşı  imtihan  tarzı  sû'-i  edebdir,  Ubudiyete
          münafîdir."

                 Madem Hakikat budur, insan kendi Vazifesini yapıp Cenab-ı Hak-
          k'ın Vazifesine karışmamalı.

                 Meşhurdur  ki:  Bir  zaman  İslâm  Kahramanlarından  ve  cengiz'in
          ordusunu  müteaddid  defa  mağlub  eden  Celaleddin-i  Harzemşah  harbe
          giderken, vüzerası ve etbaı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın, Cenab-ı
          Hak  seni  galib  edecek."  O  demiş:  "Ben  Allah'ın  Emriyle,  Cihad  yolunda
          hareket etmeye Vazifedarım, Cenab-ı Hakk'ın Vazifesine karışmam; muzaf-
          fer  etmek  veya  mağlub  etmek  Onun  Vazifesidir."  İşte  o  zât  bu  Sırr-ı
          Teslimiyeti anlamasıyla, Hârika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.

                 Evet insanın elindeki cüz'-i ihtiyarî ile işledikleri ef'allerinde, Cenab-
          ı  Hakk'a  aid  netaici  düşünmemek  gerektir.  Meselâ:  Kardeşlerimizden  bir
          kısım  zâtlar, halkların  Risale-i  Nur'a iltihakları  şevklerini ziyadeleştiriyor..
          gayrete  getiriyor.  Dinlemedikleri  vakit  zaîflerin  Kuvve-i  Maneviyeleri
          kırılıyor.. şevkleri bir derece sönüyor. Halbuki Üstad-ı Mutlak, Mukteda-yı
          Küll,    Rehber - i  Ekmel  olan   Resul - i  Ekrem   Aleyhissalâtü   Vesselâm,

                    ى
            لَ

             بْلا      َلا  ى   و  ل    سرل ا   َلع   ا   مو      olan  Ferman-ı  İlahîyi  kendine  Rehber-i
           غ
              َ ُ
                          َ
                                    َ َ
              َ
                                َ
                         ُ
          Mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa'y ü
          gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünki
                               ى

           ء
            ا
             يَ نم  ىد     للّ      يه ۪      ا نك   ٰلو ت  بب   حَا نم    ى ۪ دتَ  ى   ا   ن   ك       َل         Sırrıyla anlamış ki:
           ا
           ُ  َ َ ْ َ  ْ  َ َ  َ ٰ  َ   ْ ْ َ َ  ْ َ  ْ َ  َ َ
          İnsanlara  dinlettirmek  ve  Hidayet  vermek,  Cenab-ı  Hakk'ın  Vazifesidir.
          Cenab-ı Hakk'ın Vazifesine karışmazdı.

                 Öyle  ise;  işte  ey  Kardeşlerim!  Siz  de,  size  aid  olmayan  Vazifeye
          harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlıkınıza karşı tecrübe vaziyetini
          almayınız!..

                 İkinci  Mes'ele:  Ubudiyet, Emr-i  İlahîye ve Rıza-yı  İlahîye bakar.
          Ubudiyetin  dâîsi  Emr-i  İlahî  ve  neticesi  Rıza-yı  Hak'tır.  Semeratı  ve
          fevaidi, uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olmamak, hem kasden istenilmemek
          şartıyla,  dünyaya  aid  faideler  ve  kendi  kendine  terettüb  eden  ve  istenil-
          meyerek  verilen  semereler,  Ubudiyete  münafî  olmaz.  Belki  zaîfler  için
          müşevvik  ve  müreccih  hükmüne  geçerler.  Eğer  o dünyaya aid faideler ve
   123   124   125   126   127   128   129   130   131   132   133