Page 439 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 439
442 LEM’ALAR
Sahife No:
İkinci Mes'ele: Kayyûmiyetin, Vâhidiyet ve Celal noktasında
Kâinatta Tecellisi olduğu gibi, Ehadiyet ve Cemal noktasında İnsanda dahi
Cilvesinin Tezahüratı olduğunu; ve bu Tecelli ile Zât-ı Zülcemal'in, beşere,
Melaikelerin fevkinde ettiği İhsanatını ve o İhsanatın Câmiiyetini ve
yüksekliğini ve genişliğini izah eder. Ve Kâinatı bir Sofra-i Nimet edip,
İnsana teshir etmesinin; ve Kâinatın, İnsanla mazhar olduğu Sırr-ı
Kayyûmiyetle bir cihette kaim olduğunun Hikmeti, İnsanın üç mühim
Vazifesinden ileri geldiğini ta'dad eder. Ve İnsanın o üç mühim Vazifesinden
üçüncü Vazifesinde, üç vecihle Zât-ı Hayy-ı Kayyûm'a âyinedarlık ettiğini
anlatır. Ve bu âyinedarlık ettiği vecihlerden üçüncü vecihteki âyinedarlığının
da iki yüzü olduğunu; birinci yüzüyle Esma-i İlahiyeye, ikinci yüzüyle de
Şuunat-ı İlahiyeye âyinedarlık ettiğini emsali nâmesbuk bir talâkat-ı lisan ile
ifade ediyor ki, beşerin dâhîlerini dahi bu Hakikatlara meftun edip hayran
eder.
H U S R E V
M Ü N A C A T: .......................................................... 358-374
Cenab-ı Hakk'a İlmelyakîn ve hattâ Aynelyakîn derecesinde İktisab-ı
Marifet ederek Ubudiyetin (kema hiye hakkıha) iktiza ettiği acz ve fakr-ı
tammı izhar ederek Dergâh-ı İlahiyeye iltica ve Huzur-u Rahman'a takarrüb
gibi mezaya-yı insaniyeyi bihakkın talim; ve dünya ve mâfihaya mâlik ve
kenz-i mahfîye mutasarrıf olan Ekrem-i Enbiya (aleyhi Ekmelüttahiyyat)
Efendimizin Münacatından ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın Tesbih ve
Tahmid ve Sena ve Duaya münhasır yediyüz aded Âyâtından me'huz
nazirsiz şu Münacatın Menba-ı Manevîsi, evvelâ başta Hilkat-ı Âlem
hakkında Âyât-ı Adîdeden ve Âyet-i Celileden; sâniyen, Cevşen-ül Kebir'in
binbir Esmasından Hilkat-ı Mevcudatla münasebetdar birkaç ukdelerinden;
sâlisen, "İlim Şehrinin Kapısı" Tabir-i Senaiye-i Nebeviyesine bihakkın
mazhar İmam-ı Ali Kerremallahü Vechehü Radıyallahü Anh'ın ecram-ı
semaviye ve mevcudat-ı arziye ile Vücub-u Vücud, Vâhid-i Ehad'i isbat
ettiği muhteşem bir Hitabeyi mukteda-bih ittihaz ederek mevzu ve gaye-i
maksadı o kadar ta'mik ve tevzi eder ki, bu Hakaika aid takdirat ancak
Müellifinin Lisan ve Kalemine menut ve mütevakkıf olup, yalnız
mükerreren sadır olan emre mutavaat niyet ve kasdıyla şürû' edilen şu
fihristte deriz: