Page 247 - Risale-i Nur - Sözler
P. 247

YİRMİNCİ  SÖZ – BİRİNCİ  MAKAM                                                                                249


           ediyor.  Belki  Hikmeten  daha  acib  ve  İntizamca  daha  garib  bir  surette
           Hikmet  ve  İnayet-i  İlâhiyye  Tecelli  ediyor.  Bakınız!  En  sert  ve  hissiz  o
           koca  taşlar,  nasıl  balmumu  gibi  Evamir-i  Tekviniyeye  karşı  yumuşaklık
           gösteriyorlar ve Memur-u İlahî olan o latif sulara, o nazik köklere, o ipek
           gibi damarlara o derece mukavemetsiz ve kasavetsizdir. Güya bir âşık gibi,
           o latif ve güzellerin temasıyla kalbini parçalıyor, yollarında toprak oluyor.
                                                       ِ
                                                   ِ
                                    ِ
                        ِ
                  Hem  َ لِلّا  ِ َ ة َ  َ يشخ َ ن َ مَ  ْ    َ َ يُّ َ ِب نط     َ َ  ل ام  اهنمَ ناو  ile  şöyle  bir  Hakikat-ı
                               ْ
                                                     َّ
                        ه
                                                   ْ
                                   ْ
           Muazzamanın  ucunu  gösteriyor  ki:  "Taleb-i  Rü'yet"  hâdisesinde,  meşhur
           dağın  Tecelli  ile  parçalanması  ve  taşlarının  dağılması  gibi;  umum  rûy-i
           zeminde aslı sudan incimad etmiş âdeta yekpare taşlardan ibaret olan ekser
           dağların  zelzele  veya  bazı  hâdisat-ı arziye  suretinde  Tecelliyat-ı  Celâliye
           ile o dağların yüksek zirvelerinden o haşyet verici Tecelliyat-ı Celâliyenin
           zuhuruyla taşlar parçalanarak, bir kısmı ufalanıp toprağa kalbolup, nebatata
           menşe'  olur.  Diğer  bir  kısmı  taş  kalarak,  yuvarlanıp  derelere,  ovalara
           dağılıp, sekene-i zeminin meskeni gibi birçok işlerinde Hizmetkârlık ede-
           rek  ve  mahfî  bazı  hikem  ve  menafi'  için  Kudret  ve  Hikmet-i  İlâhiyyeye
           Secde-i  İtaat  ederek,  Desatir-i  Hikmet-i  Sübhaniyeye  emirber  şeklini
           alıyorlar. Elbette o haşyetten, o yüksek mevkii terkedip mütevaziane aşağı
           yerleri ihtiyar etmek ve o mühim menfaatlere sebeb olmak beyhude olma-
           yıp, başıboş değil ve tesadüfî dahi olmadığını, belki bir Hakîm-i Kadîr'in
           Tasarrufat-ı Hakîmanesiyle, o İntizamsızlık içinde zahir nazara görünme-
           yen  bir  İntizam-ı  Hakîmane  bulunduğuna  delil  ise;  o  taşlara  müteallik
           faideler, menfaatler  ve  onlar  üstünde  yuvarlandıkları  dağın  cesedine  giy-
           dirilen ve çiçek ve meyvelerin murassaatıyla münakkaş ve müzeyyen olan
           gömleklerin  Kemal-i  İntizamı  ve  Hüsn-ü  San'atı;  kat'î,  şübhesiz  şehadet
           eder.

             İşte şu üç Âyetin, Hikmet nokta-i nazarında ne kadar kıymettar oldu-
           ğunu  gördünüz.  Şimdi  bakınız  Kur'anın  Letafet-i  Beyanına  ve  İ'caz-ı
           Belâgatına;  nasıl  şu  zikrolunan  büyük  ve  geniş  ve  ehemmiyetli  Hakikat-
           ların uçlarını üç fıkra içinde üç vakıa-yı meşhure ve meşhude ile gösteriyor
           ve  medar-ı  ibret  üç  hâdise-i  uhrayı  hatırlatmakla  latif  bir  İrşad  yapar,
           mukavemetsûz bir zecreder.
                                                   ِ
                                                                      ِ
             Meselâ:   İkinci   fıkrada   der:    َء ى ام َ ْلاَه َ نمَج َ رخ  َ  َ َ يَ  ام ل  َ ن َ ه َا  َمَ  ِ  َ و َ ا َ ن
                                                                     َّق َ ق َ َ يف
                                            ن     ْ ن  ن      َّ ن     ْ ن    َّ ْ
             Şu fıkra ile Hazret-i Musa Aleyhisselâm'ın Asâsına karşı kemal-i şevk
           ile  inşikak  edip  oniki  gözünden  oniki  çeşme  akıtan  taşa işaret etmekle,
   242   243   244   245   246   247   248   249   250   251   252