Page 245 - Risale-i Nur - Sözler
P. 245

YİRMİNCİ  SÖZ – BİRİNCİ  MAKAM                                                                                247


           seciyelerine girmiş ve istidadlarına işlemiş olan o bakarperestlik mefkûre-
           sini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhi ile ifham ediyor.

             İşte şu hâdise-i cüz'iye ile bir Düstur-u Küllîyi, her vakit, hem herkese
           gayet lüzumlu bir Ders-i Hikmet olduğunu ulvî bir İ'caz ile beyan eder.

             Buna kıyasen bil ki: Kur'an-ı Hakîm'de bazı hâdisat-ı tarihiye suretinde
           zikredilen  cüz'î  hâdiseler,  küllî  düsturların  uçlarıdır.  Hattâ  çok  Surelerde
           zikr  ve  tekrar  edilen  Kıssa-i  Musa'nın  yedi  Cümlelerine  misâl  olarak
           Lemaat'ta  İ'caz-ı  Kur'an  Risalesinde  o  cüz'î  Cümlelerin  herbir  cüz'ünün
           nasıl mühim bir Düstur-u Küllîyi tazammun ettiğini beyan etmişiz. İstersen
           o Risaleye müracaat et.

             Üçüncü Nükte:
               ِ   ِ    ِ  ِ            ِ    ِ        ِ ِ    ِ
           َ ام لَةراجحْل ا َنمَنا َ وَةوسقَهدش اَو اَةراجحْلا كَىِهفَكلذَدعبَنمَمنكبونلقَتسق َمث
                          َّ
                                                                          َّ ن


                                                       ى ْ   ْ
                                      ْ




                                                               ْ ن ن ْ
                              ً   ْ
                          ِ
                                       ِ
             ِ
                                                          ِ
                                                                        ِ
           َنمَنط َ ِبيَُّام ل َاهنم  ِ    ن   َّ ْ  َ ْلا َ م َ ى ا َ ء    َ و َ ا َ ن َ  َهنم َ َ جرخي َ فَ َ قَّق َ يََام َ  لَاه َ نمَ َ نا ِ  َ وَرا َ نَ لا َ ْاَ َ هنم َر َ ج َفت       َّ ن ْ  َ ي
                                               ن   ْ

                                     ن ْ
                                                                َّ ْ
                                                                      ن
                  ْ
                                                  َّ
                                         ن ن
            ْ
                                                                   ْ ن
                                          ِ
                                                     ِ
                                                        ِ
                                َ نونلمعتَامعٍَلفاغ ِ بَلِلّاَاموَلِلّاَةيش َ خ
                                             ن ه
                                                      ه
                                                                ْ

                                   ْ   َّ

             Şu  Âyeti  okurken,  müvesvis  dedi  ki:  "Herkese  malûm  ve  âdi  olan
           taşların  şu  fıtrî  bazı  hâlât-ı  tabiiyesini,  en  mühim  ve  büyük  mes'eleler
           suretinde bahs ve beyanda ne mâna var, ne münasebet var, ne ihtiyaç var?"

             Şu vesveseye karşı Feyz-i Kur'andan şöyle bir Nükte İlham edildi:

             Evet, münasebet var ve ihtiyaç var. Hem o derece büyük bir münasebet
           ve ehemmiyetli bir mâna ve o derece muazzam ve lüzumlu bir Hakikat var
           ki,  ancak  Kur'anın  Îcaz-ı  Mu’cizi  ve  Lütf-u  İrşadıyla  bir derece  basitleş-
           tirilmiş  ve  ihtisar edilmiş.  Evet  İ'caz-ı  Kur'anın  bir  Esası  olan  Îcaz,  hem
           Hidayet-i  Kur'anın  bir  Nuru  olan  Lütf-u  İrşad  ve  Hüsn-ü  İfham,  iktiza
           ediyorlar ki: Kur'anın muhatabları içinde ekseriyeti teşkil eden avama karşı
           küllî Hakikatları ve derin ve umumî Düsturları, me'luf ve cüz'î suretler ile
           gösterilsin ve fikirleri basit olan umumî avama karşı, muazzam Hakikat-
           ların yalnız uçları ve basit bir sureti gösterilsin. Hem âdet perdesi tahtında
           ve  zeminin  altında  hârikulâde  olan  Tasarrufat-ı  İlâhiyye,  icmalen
           gösterilsin.  İşte  bu  Sırra  binaendir  ki,  Kur'an-ı Hakîm  şu  Âyetle  diyor:
   240   241   242   243   244   245   246   247   248   249   250