Page 332 - Risale-i Nur - Emirdağ Lâhikası
P. 332
46 YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN
Sâlisen: Konya'lı Hacı Sabri Kardeşimiz yanıma geldi. Ben, Sadık,
Hayri, Mustafa hazır iken çok ehemmiyetli sohbetimiz, Hacı Sabri'ye
mühim bir Ders oldu. Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan
Hüsrev'in bu vatan ve millet ve Âlem-i İslâm'a Hizmet-i İmaniyeleri ve
tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir Hasenedir
ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. Öyle ise, başta Hüsrev olarak
o Erkânların hiçbir hareketini tenkid etmemek ve Kemal-i İhlas ve
Samimiyet ile onlara Tesanüd ve tam Kardeş olmak lâzımdır diye bu
للّ
mealde bir ders oldu. ا ء ْ َ ِ ا ن َّٓش ا Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve
َ ٰ
ُ
emsalleri gibi Ruh u Can ile alâkadar ve Hüsrev'e tam Kardeş olacak;
meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek.
Hasta Kardeşiniz
Said Nursî
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim, Medreset-üz Zehra Erkânları,
Nur Naşirleri!
Evvelâ: Bir mes'eleyi biz münasib gördük; size, asıl Nur hakkında
söz sahibi Medreset-üz Zehra Erkânlarının tensibine havale etmek için
Kalbe geldi. Şöyle ki:
Bugünlerde bana Hizmet eden üç arkadaşımızın muvakkaten
birkaç gün benden Ders almak iştiyaklarına binaen ve eski zamanda
Talebelerime verdiğim kıymetdar bir hatırayı hayatlandırmak iştiyakına
binaen, matbu' Lemaat'ı hergün bir sahifesini ders veriyordum. Hem ben,
hem onlar çok hayretle ve takdirle karşılıyorduk. Fikrimize geldi ki: Bu
matbu' Risalenin, sair matbu' Risaleler gibi Nüshalarının kalmadığının
sebebi, bunun çok kıymetdar olduğunu bilen düşman kısmı İntişarına
mani' olduklarına ve dost kısmı, kıymeti için elinden çıkarmadığına
kanaatımız geldi. Hem gördük ki: Bu Lemaat, Risale-i Nur'un mühim bir
kısmının çekirdekleri, tohumları hükmünde gayet güzel vecizelere ve
hiçbir edibin ve mütefekkirin muvaffak olamadığı bir tarzla sehl-i
mümteni' gibi taklid edilmez, büyük bir Hakikat-ı İçtimaiyeyi küçük bir
vecizede ve manzum bir Kitabı mensur gibi, aynı nesirli bir Kitab gibi, hiç
nazmı hatıra getirmeden kolayca okunacak bir tarzda bulunması, otuzyedi
sene evvel Ramazan-ı Şerifin yirmi gününde her gün bir-iki saat iştigaliyle