Page 107 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 107

KASTAMONU LÂHİKASI                                                                                    109


                  Hem bu Hüsrev'in Kalemi gibi; fikri, kalbi de o nisbette Hârika
           diyebiliriz.  Risale-i  Nur'a  karşı  irtibatı  ve  iştiyakı  ve  kanaatı  gittikçe
           terakki ve inkişaf ediyor. Hiçbir hâdise onu sarsmıyor, fütur vermiyor.

                  Hem onun bir Hârikası odur ki: Risale-i Nur'a beş sene yabanî
           kaldığı halde birden intisab edip, bir ay zarfında ondört Risaleyi Risale-
           i Nur'dan yazmış.
                  Hem Kur'anın gözle görülen bir nevi Lem'a-i İ'caziyeyi, beş-altı
           Mushafta  işaretler  yaptım,  Hatt-ı  Arabî-i  Kur'anîleri  mükemmel  olan
           Kardeşlerime  taksim  ettim.  Bunların  içinde  Hatt-ı  Arabî-i  Kur'an'da
           Hüsrev onlara  yetişemediği halde, birden umum o kâtiblere ve Hatt-ı
           Arabî  Muallime  tefevvuk  eyledi.  Ve  Hatt-ı  Arabîde,  en  mümtaz
           Kardeşlerimizden  on  derece  geçti.  Umumen  onlar  tasdik  edip:  "Evet
           bizden  geçti,  biz  ona  yetişemiyoruz"  dediler.  Demek  Hüsrev'in
           Kalemi,  Kur'an-ı  Mu'ciz-ül  Beyan'ın  ve  Risale-i  Nur'un  Mu'cizevari
           Kerametleri ve Hârikalarıdır.
                                                                                                  Kardeşiniz
                                                                                            S a i d   N u r s î
                                           * * *
                   (Evvelce, Hayat-ı Dünyeviyeyi Hayat-ı Uhreviyeye Tercih
                     Etmeye Dair Yazılan İki Parçaya Tetimmedir)
                  Bu  acib  asrın  hayat-ı  dünyeviyeyi  ağırlaştırması  ve  yaşamak
           şeraitini  ağırlatması  ve  çok  etmesi  ve  hacat-ı  gayr-ı  zaruriyeyi,
           görenekle  tiryaki  ve  mübtela  etmekle  hacat-ı  zaruriye  derecesine
           getirmesiyle, hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksad
           ve gayesi yapmıştır. Onunla Hayat-ı Diniye ve Ebediye ve Uhreviyeye
           karşı  ya  sed  çeker  veya  ikinci,  üçüncü  derecede  bırakır.  Bu  hatanın
           cezası olarak öyle dehşetli bir tokat yedi ki, dünyayı başına Cehennem
           eyledi.
                  İşte bu dehşetli musibette, Ehl-i Diyanet dahi büyük bir vartaya
           düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.

                  Ezcümle: Ben gördüm ki; Ehl-i Diyanet belki de Ehl-i Takva
           bir kısım zâtlar, bizimle gayet ciddî alâkadarlık peyda ettiler. O bir-iki
           zâtta   gördüm   ki;  diyaneti  ister  ve  yapmasını  sever,  tâ   ki   hayat-ı
   102   103   104   105   106   107   108   109   110   111   112