Page 144 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 144

146                                                                          YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN


          bu Hakaik-i İmaniye-i Kur'aniye başka cereyanlara, başka kuvvetlere
          tâbi'  ve  âlet  edilmemek  ve  elmas  gibi  o  Kur'an'ın  Hakikatları,  dini
          dünyaya  satan  veya  âlet  eden  adamların  nazarında  cam  parçalarına
          indirmemek ve en kudsî ve en büyük Vazife olan İmanı kurtarmak
          Hizmetini  tam  yerine  getirmek  için,  Risale-i  Nur'un  Has  ve  Sadık
          Talebeleri, gayet şiddet ve nefretle siyasetten kaçıyorlar. Hattâ sizin bu
          Kardeşiniz  -siz  de  bilirsiniz-  bu  onsekiz  senedir,  o  kadar  muhtaç
          olduğum  halde  siyasete,  hayat-ı  içtimaiyeye  temas  etmemek  için,
          hükûmete karşı bir tek müracaatım olmadığını ve bu sekiz-dokuz aydır
          küre-i arzın bu herc ü mercinden bir tek defa ne sual ve ne de merak
          etmek  ve  ne  de  anlamak  ve  ne  de  medar-ı  sohbet  etmediğimi  hattâ
          şimdi  sulh  olmuş  mu,  harb  bitmiş  mi,  İngiliz  ve  Alman'dan  başka
          kimler harbediyor ?.. bilmediğimi, biliyorsunuz.
                 Hem  herkesi  geveze  ve  sersem  eden  ve  üç  seneden  beri
          odamdan işitilen radyoyu, iki  defadan başka ne  dinlediğimi  ve ne de
          sorduğumu,  benimle  beraber  olan  sizler  biliyorsunuz.  Bu  derece  bu
          vaziyetlere  karşı  alâkasız  ve  lâkayd  bir  adamın  takib  ettiği  mesleğe
          taarruz  eden  ve  evhama  düşüp  tarassudla  sıkıntı  veren,  ne  derece
          insaftan uzak düştüğünü en insafsız da tasdik eder.

                 İkinci  Esas:  Ey  Kardeşlerim!  Sizler  biliyorsunuz  ki;  bizim
          mesleğimizde  benlik,  enaniyet,  şan  ü  şeref  perdesi  altında  makam
          sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden
          hâlâttan  şiddetle  ictinab  ediyoruz.  Elbette  burada,  altı-yedi  sene
          gözünüzle  ve  yirmi  seneden  beri  tahkikatınızla  anlamışsınız  ki,  ben
          şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum. Sizleri o noktada
          şiddetle  tekdir  etmişim.  Benim  haddimden  fazla  mevki  vermeyiniz,
          diye  sizden  darılıyorum.  Yalnız,  Kur'an-ı  Hakîm'in  bu  zamanda  bir
          Mu'cize-i  Maneviyesi  olan  Risale-i  Nur  hesabına,  ben  de  onun  bir
          Şakirdi  olmak  haysiyetiyle  ona  karşı  tasdikkârane  teslimi  ve  irtibatı,
          şâkirane kabul ediyorum. İşte bu derece enaniyetten ve benlikten ve şan
          ü  şeref  namı  altındaki  riyakârlıktan  kaçmayı  düstur-u  hareket  ittihaz
          eden adamlara karşı ehl-i hükûmetin, ehl-i idare ve zabıtanın evhama
          düşmeleri ne kadar manasız ve lüzumsuz olduğunu divaneler de anlar.


                                                              S a i d   N u r s i
                                          * * *
   139   140   141   142   143   144   145   146   147   148   149