Page 145 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 145
KASTAMONU LÂHİKASI 147
Aziz, Sıddık, Sebatkâr Kardeşlerim!
Musibetzedelerin manevî galebesi, beraeti; değil yalnız sizleri
ve bizleri, belki bu memleketteki bütün Ehl-i İmanı sevindirir bir
mahiyettedir. Çünki Risale-i Nur'un hürriyetine meydan açtı. Şimdiye
kadar, müsadere tevehhümüyle pek çok ihtiyata mecbur olmuştuk. Bu
onsekiz senede ve bilhassa buradaki altı senede, Risaleleri gizlemek
hususunda pek çok zahmet çektim ve daima endişe ederek azab
çekiyorduk.
Cenab-ı Hakk'a Risale-i Nur'un hurufatı adedince hamd ü sena
ve şükür olsun ki; bu defa manevî galebesiyle o zalimane ve
zulmetkârane perdeyi parçaladı. Az bir zahmetle büyük bir ücret ve
geniş bir fütuhata zemin hazırladı. Ve bu iki ay tevakkuf müddeti,
aynen hapsimiz hâdisesi gibi, başka bir tarzda, daha geniş bir dairede
Risale-i Nur'un intişarına vesile oldu. Sizleri ve bilhassa
musibetzedeleri ve hususan Hâfız Mehmed'i tebrik ediyoruz ve geçmiş
olsun deriz. Bir Tesettür Risalesi'yle yüz adamı, yüz gün tevkif eden ve
onun gibi yüzer Risalelerle bir tek adamı bir gün tevkif edemeyen bir
mahkemeye hükmedip galebe çalan, sizlerin hârika Sadakatınız ve
fevkalâde İhlasınız ve sarsılmaz Metanetiniz ve kuvvetli Tesanüdünüz
olduğu bizce kat'iyyet kesbetti, şübhemiz kalmadı. Cenab-ı Hak sizden
ۤ
ebeden razı olsun, ي ِ ما.
ن
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim,
Evvelâ: Seksen küsur sene bir ömr-ü manevîyi sizlere
kazandıracak olan Şuhur-u Selâse-i Mübarekeyi ve bilhassa bu geceki
Leyle-i Regaib'i tebrik ediyoruz. Sizin beraetiniz ve manen galebeniz,
zalimleri şaşırttı. Cepheyi burada değiştirdiler. Düşmanane
taarruzdan vazgeçip, dostane hulûl edip, Has Talebeleri Risale-i
Nur'un Hizmetinden geri bırakmak için, memuriyet gibi bir
meşgale buluyorlar veya terfian işi çok diğer bir memuriyete veya
diğer bir meşgaleyi buluyorlar. Burada o neviden çok vakıalar var.
Bu taarruz bir cihette daha zararlı görünüyor.
Sâniyen: Burada lise mektebine tesirli bir Nur girdi. O da
Otuzikinci Söz'ün Birinci Mevkıfı, Otuzuncu Lem'a'nın İsm-i Adl ve
Hakem Nükteleri, Tabiat Lem'ası hâtimesine kadar, Âyet-ül
Kübra'nın