Page 103 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 103

İLK  HAYATI                                                                                                                       105


           veremez; Kuvve-i Mâneviyeyi temin edemez. Cesareti, zir ü zeber olur;
           fakat  muvakkat  gaflet  perde  çeker,  aldatır.  Ehl-i  İman,  İman  cihetiyle,
           değil korkmak, Kuvve-i Mâneviyesi kırılmak, belki o temsildeki mâsum
           çocuk gibi fevkalâde bir Kuvve-i Mâneviye ve bir Metanetle ve İmandaki
           Hakikatle onlara bakıyor. Bir Sâni-i Hakîmin Hikmet dairesinde tedbir ve
           idaresini  müşahede  eder,  evham  ve  korkulardan  kurtulur.  "Sâni-i
           Hakîmin Emri ve İzni olmadan, bu seyyar Kâinatlar hareket edemezler,
           ilişemezler" deyip anlar Kemal-i Emniyetle hayat-ı dünyeviyesinde dere-
           cesine göre Saadete mazhar olur.

               Kimin  Kalbinde  İmandan  ve  Din-i  Haktan  gelen  bu  Hakikat
           çekirdeği bulunmazsa ve Nokta-i İstinadı olmazsa, bilbedahe temsildeki
           Rüstem  ve  Herkül'ün  cesaretleri  ve  kahramanlıkları  kırıldığı  gibi;  onun
           cesareti ve kuvve-i mâneviyesi müzmahil olur ve vicdanı tefessüh eder ve
           Kâinatın hâdisatına esir olur. Her şeye karşı korkak bir dilenci hükmüne
           düşer.  İmanın  bu  Sırr-ı  Hakikatini  ve  dalâletin  de  bu  dehşetli  şekavet-i
           dünyeviyesini Risale-i Nur, yüzer kat'î hüccetlerle isbat ettiğine binaen,
           bu pek uzun Hakikati kısa kesiyoruz.

               Acaba,  en  ziyade  Kuvve-i  Mâneviyeye  ve  Teselliye  ve  Metanete
           ihtiyacını hissetmiş bu asırdaki beşer; bu zamanda, o Kuvve-i Mânevîyi
           ve Teselliyi ve Saadeti temin eden İslâmiyet ve İmandaki Nokta-i İstinad
           olan  Hakaik-i  İmaniyeyi  bırakıp,  garplılaşmak  ünvanı  ile  İslâmiyet
           Milliyetinden istifade yerine, bütün bütün Kuvve-i Mâneviyeyi kırıp ve
           Teselliyi  mahveden  ve  Metanetini  kıran  dalâlet  ve  sefahete  ve  yalancı
           politika  ve  siyasete  dayanması,  ne  kadar  maslahat-ı  beşeriyeden  ve
           Menfaat-i İnsaniyeden uzak bir hareket olduğunu, pek yakın bir zamanda
           İntibaha  gelmiş  başta  İslâm  olarak  beşer  hissedecek  ve  dünyanın  ömrü
           kalmışsa Kur'ânın Hakaikına yapışacak!..."

                                             * * *

               O  vakit  Kosova'da,  büyük  bir  İslâm  Dârülfünununun  tesisine
           teşebbüs  edilmişti.  Orada  hem  İttihatçılara,  hem  Sultan  Reşad'a  der  ki:
           "Şark,  böyle  bir  Dârülfünuna  daha  ziyade  muhtaç  ve  Âlem-i  İslâmın
           Merkezi hükmündedir." Bunun üzerine şarkta bir Dârülfünun açılacağını
           vâdederler.  Bilâhare  Balkan  Harbi  çıkmasiyle,  o  Medrese  yeri,  yâni
           Kosova   istilâ   edilir.   Bunun   üzerine   müracaatla
   98   99   100   101   102   103   104   105   106   107   108