Page 362 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 362
364 BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
indirdi ki, Lebid'in kızı, babasının kasidesini Kâbe'den indirirken demiş:
"Âyâta karşı bunun kıymeti kalmadı."
ِ
Hem bedevî bir edib رمءوت امب عدصاف Âyetini işittiği vakit
َ
ُ
ْ َ
َ
ُ َ ْ
ْ
secdeye kapanmış. Ona demişler: "Sen Müslüman mı oldun?" O demiş:
"Hayır, ben bu Âyetin Belâgatına secde ettim."
Hem İlm-i Belâgatın dâhîlerinden Abdülkahir-i Cürcanî ve Sekkâkî
ve Zemahşerî gibi binlerle dâhî İmamlar ve mütefennin edibler İcma' ve
İttifakla karar vermişler ki: Kur'ân'ın Belâgatı, tâkat-ı beşerin fevkindedir,
yetişilmez.
Hem o zamandanberi, mütemadiyen meydan-ı muarazaya dâvet edip
mağrur ve enaniyetli ediblerin ve beliğlerin damarlarına dokundurup,
gururlarını kıracak bir tarzda der: "Ya birtek Surenin mislini getiriniz..
veyahut, dünyada ve Âhirette helâket ve zilleti kabul ediniz..." diye ilân
ettiği halde; o asrın muannid beliğleri, birtek Surenin mislini getirmekle
kısa bir yol olan muarazayı bırakıp, uzun olan can ve mallarını tehlikeye
atan muharebe yolunu ihtiyar etmeleri isbat eder ki; o kısa yolda gitmek
mümkün değildir.
Hem Kur'ân'ın dostları, Kur'ân'a benzemek ve taklit etmek şevkiyle
ve düşmanları dahi, Kur'ân'a mukabele ve tenkid etmek sevkiyle o
vakitten beri yazdıkları ve yazılan ve telâhuk-u efkâr ile terakki eden
milyonlarla arabî kitablar ortada geziyor; hiçbirisinin O'na yetişemedi-
ğini, hattâ en âdi adam dahi dinlese elbette diyecek: "Bu Kur'ân, bunlara
benzemez.. ve onların mertebesinde değil." Ya onların altında veya umu-
munun fevkinde olacak. Umumunun altında olduğunu dünyada hiçbir
fert, hiçbir kâfir, hattâ hiçbir ahmak diyemez... Demek, Mertebe-i Belâ-
ِ
ِ
ğatı,umumun fevkindedir.Hattâ bir adam ِ ضرَلاْاو تاومسلا ف ام ِ ِ ح بس
للّ
َ
ْ
َّ َ ٰ َ
َ
َ ٰ َّ
Âyetini okudu. Dedi ki: "Bu Âyetin hârika telâkki edilen Belâgatını
göremiyorum." O'na denildi: "Sen dahi bu seyyah gibi o zamana git, ora-
da dinle." O da, kendini Kur'ân'dan evvel orada tahayyül ederken gördü
ki: Mevcudat-ı Âlem; perişan, karanlık, câmid ve şuursuz ve vazifesiz
olarak; hâlî, hadsiz hudutsuz bir fezada; kararsız, fâni bir dünyada