Page 23 - 7. Sayı Ekim-Kasım 2021
P. 23

mektup yazdığı masayı, büyük                       Kimsesiz hayatımın başında, kaburga

             bir aşkla sevdiği adamla hayatını                  kemiklerimi sızlatan bir acıyla, hiçbir
             birleştirdiği bahçeyi, bir iş için                 yalanın üzerini örtemeyeceği denli

             evden gidip haftalarca gelmeyen                    bir gerçekle kucağımda, öylece,
             kocasını beklediği pencere kenarını                duruyorum.

             kaybetmiş örneğin. Kendini var ettiği              Birazdan ömrümde ilk kez annemi
             tek yeri, umut etmeyi, ferah bir nefes             yıkayacağım.

             almayı kaybetmiş. Kalbi bu büyük
             kayıpların acısının altında olgun bir              Doğduğumdan beri aynı anahtarla

             incir gibi kolaycacık ezilivermiş.                 aynı evin kapısını açmışken, hep
                                                                aynı sokaktan geçip aynı kapıya
             Hastalanmaya başlayıp yatağa                       varmışken, yirmi yıldır yaşayan ulu

             düştüğü günlerde aynı şeyi sayıklayıp              bir ağacın köklerinin koparılıp başka
             durdu annem. Üzerinde yavrusunu                    yere taşınması gibi göbek bağımın

             korumak isteyen bir kartal edası                   peşine düşüyorum şimdi. Elimde
             olmasa da “Bu kasaba seni kör                      gül suyu kokusu, başımda bulut,

             eder, git kendine bir hayat kur”                   ardımda koca bir enkaz ile bir deniz
             lafları dudağından hiç eksik olmadı.               fırtınası misali yola çıkıyorum bu

             Sanırım gidip rahatça bir hayat                    akşam. Malum; ben akşam güneşini
             kurabilmem için de sessizce ölüverdi.              severim, badem ağaçlarının aksine…

             Bir kuş gibi yastığından düşmüş başı,
             yük olmak istemez gibi; ağırlaşması

             gerekirken hafifleyen bedeniyle,
             öylece… Hiç bilmediğim bu

             dünyanın kapısı, annemin gül suyu
             dökülmüş omuzlarından geçiyormuş.

             İçimdeki sonsuz durgunluk hissini
             olduğu yere gömüp, yola çıkmam

             gerekiyor şimdi. Kaybeden babaların
             yorgun kızlarının ve eksik sevilmiş

             çocukların her an tetikte, terk
             edilme korkusu olur. Bu yorgunluğu

             üzerime yapışmış bir çamur
             gibi sıyırıp bir şekilde tenimden

             atarım da, korkum ne zaman biter
             bilmiyorum.






                                                           23                             Buluntu Kutusu
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28