Page 104 - Başak dergisi 3. sayı_Neat
P. 104

Öğrencilerimiz yakın çevrelerinden başlayarak

 çalışmalarını topluma ulaştırıyor:       TARİH NEDİR?

                                                                                              Faruk EKEN
                                                         Ülker Yörükoğlu Bilim ve Sanat Merkezi, Müdür Yardımcısı
                                                                                           Tarih Danışmanı
                        Tarih, en genel anlamıyla yaşanmışlık tarih(geçmiş) ve yaşanmışın yazıya aktarıl-
                masıyla oluşmuş tarih olarak ikiye ayrılabilir. “Tarih oldu” derken ortadan kaybolmak ifade
                edilirken “Tarih yazdı” derken kaybolmamayı ifade etmemizin temel nedeni tarihin kendi iç
                dinamiklerinden kaynaklanmaktadır. Yaşanmışlık olarak tarih, geçmişte meydana gelmiş her
                türlü olay ve olgunun toplamıdır. Yaşanmışlığın yazıya dökülmüş hali olarak tarih ise yaşan-
                mışlıklardan arta kalan izlerden geçmişin yeniden inşa edilmesi anlaşılabilir. Yaşanmışlık
                anlamında tarihe baktığımız zaman canlı/cansız varlıkların bir tarihinin olduğunu görebiliyo-
                ruz. İnsanın, hayvanın, bitkinin eşyanın geçmişi… İnsan dışındaki varlıkların yaşantılarından
                arta kalan izleri takip edebildiklerine dair bilgiler henüz mevcut değildir. O halde yaşanmış-
                lığın yazıya geçirilmişlik anlamında tarih, bir anlamda insanın tarihidir de denilebilir. Bu
                noktada insanın durduğu yer, geçmişe bakışını da belirler.


                        Tarih bilimi geçmişte yaşanmış olayların, yer ve zaman belirtilerek belgelere dayalı
                olarak objektif bir şekilde incelendiği sosyal bir bilim dalıdır. Bu tanımdaki geçmiş, takvimle
                karşılığını bulan bir zaman algısıdır. Hepimiz için genel geçer kabul gören bir takvimi kulla-
                nıyor olsak da her birimiz için aynı şekilde geçerli olan bir zaman algısı yoktur dersek hak-
                sızlık da etmemiş oluruz. İnsanın duygu ve düşüncelerini belirleyen temel etkenin durduğu
                yer olduğu düşünüldüğünde tüm insanlar için geçerli olan bir zaman algısına ulaşabilmek de
                mümkün değildir. “Zamanın Ruhu” olarak karşılığını bulan dönem algısında bile tüm canlıla-
                rın üzerinde uzlaşabildiği konuları bulabilmek mümkün değildir. Ortak yaşanılan anlara bak-
                tığımızda farklı duygulara bürünmemizin sebebi de biraz bundan kaynaklanmaktadır. Aynı
                olay birimiz için mutluluk duygusunda karşılığını bulurken diğer birimizde derin bir hüzün
                duygusu oluşturabilmektedir. Zamanın taksiminde karşımıza çıkan üç temel boyut geçmiş
                zaman, şimdiki zaman ve gelecek zamandır. Yaşam, yaşanılan anda meydana gelen olaylar
                bütünüdür. Geçmiş zaman şimdi burada olmayan bir şimdiki anın eskimiş halinden başka
                nedir? Peki ya gelecek zaman? Şu an yaşanılmayan an değil midir? Var oluş yalnız yaşanılan
                anda yani şimdiki zamanda gerçekleşiyorsa geçmiş geçivermiş midir? Bu gibi sorunlar tarih-
                çinin zihnini kurcalayan önemli sorunlardan sadece bir kaçıdır.


                        İnsanı diğer canlılardan farklı kılan belki de kendisine verilenle yetinmemesi, yaşantı-
                larını hatırlayabilmesi ve bu yaşantıları kendisinden sonraki nesillere aktarabilmesidir. Tarih
                aslında insanlığın ortak birikimin geçtiği yollara yapılabilecek bir yolculuk olabilir. Şimdiki
                anı yaşayan bizler önceki nesillerin mirasçılarıysak şayet mirasın tarihsel gelişiminin ne şe-
                kilde gerçekleştiğini merak ediyor da olabiliriz. Ya da yeni bir gelecek inşa etmeye çalışırken
                tutunacak bir dal arayışı içerisinde de olabiliyoruzdur. Geçmişin izleri çoğu zaman bulanıktır
                bizler için. Bu bulanıklıktan berraklığa ulaşmamız çoğu zaman o kadar kolay da olmaz. Aynı
                konu üzerinde pek çok anlatının ortaya çıkmasının temel nedeni de biraz bu bulanıklıktır.
                Tarihçi bir sosyal bilimci olarak bulanıklığı ortadan kaldırmaya yarayacak enstrümanlar arar
                kendine.  Bu enstrümanlar bazen edebiyattır, bazen sosyolojidir, bazen antropolojidir…
                Bu listenin uzunluğu artıkça araştırmacının geçmişi görme derecesi de artacaktır. Bu şekilde
                ortaya çıkan eserin de hakikate yaklaşması da kaçınılmaz olacaktır.









                                                                                                                103
   99   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109