Page 57 - Çatalca'da Eğitim - Sayı 1
P. 57
YUNUS EMRE
tedir. Ya bu tohumu ekip besleyecek ya da olduğu gibi Kendini tanımak, sanıldığı gibi kendi maddî bedenini
eksik insan olarak kalacaktır. ya da insan psikolojisini tanıma meselesi değildir, çün-
kü tasavvufa ve diğer büyük mistik akımlara göre nor-
Nitekim Hacı Bektaş-ı Velî de Yûnus’un istediği bedeni mal hâliyle insan, sadece isim olarak insandır. Gerçeği
besleyecek buğdayın yerine, ruhunu besleyecek ‘nefes’ görmesini engelleyen göz bağıyla dönüp duran dolap
vermeyi önerir. Ancak Yûnus kabul etmez. Bunun üzeri- beygirlerine benzer. Bilinci olmadan, bitkisel olarak
ne Hacı Bektaş-ı Velî, getirdiği her alıca karşılık bir nefes yaşamak hayat değildir. Ruhsal gözler tamâmen açılma-
önerir. Sonra da her çekirdek başına on nefese kadar çı- dan, yâni kalp tamamıyla ışıkla dolup gerçek benliğimizi
kar. Ama Yûnus ille de buğday ister. Hayat, Tanrı ya da görmeden bizler, uyanık veya bilinçli değilizdir. Nor-
varoluş, nasıl adlandırırsanız; kapıyı çalar, sürekli olarak mal, insanî aklımız; benlik bilgisine erişemez. Mârifete,
çeşitli vesilelerle çalar ama biz hiç evde değilizdir. Dış yâni ilâhî bilgiye ulaşabilmemiz için son derece hassas,
dünyada şununla bununla uğraşmaktan içimizden gelen latif, eşsiz ve anlaşılması zor bir başka yeteneğimiz daha
sesi duyamayız. O ses; kendini doyumsuzluk, sıradan
vardır; o da kalptir, gönüldür. Çoğumuzun ondan habe-
yaşantılarımızın hoşnutsuzluğu olarak gösterir. Yûnus ri bile yoktur. Olsa olsa onu, en fazla vicdan olarak his-
da duymaz önce kapısının çalındığını. Ama yolda aklı sederiz. Oysa her şeyin özünün bilgisi kalpte mevcuttur.
başına gelir, pişman olur. Bir çuval buğday, böyle bir in- Bu bilgi içten, kalpten gelir. Çünkü Allah, kendinden bir
sandan daha mı değerlidir? Çiğlik ettiğini anlar ve geri parçayı da; o ilâhî tohumu, o ilâhî bilinci kalbin en de-
döner. ‘Alın buğdayı geri, ben nefes istiyorum’ der. Hacı rinine gizlemiştir. Ben denilen varlık, hakîkatte O’dur.
Bektaş-ı Velî, onu Tapduk Emre’nin tekkesine yollar. Se- İnsanın kalbinde de gizlenmiş bulunan bu ilâhî bilinç,
nin kilidini ona verdik, der. Yûnus bu kez öğüdü tutar, “kün” emriyle ve “yekün” olarak bağırdan taşmış ve şek-
Tapduk Emre’yi bulur ve onun mürîdi olur. li tezâhür ettirmek için kendini yer ve gök olarak ikiye
Arayışı, onu sonunda trajik bir yaşamın içine atmıştır. bölmüştür. Göksel unsurlar, yâni Tanrı sûretindeki ilâhî
Çünkü tasavvuf yolunu istemek, hayatta istenebilecek dua; ucu yukarı dönük üçgenle temsil edilir. Ters, yâni
en zor hayat tarzıdır. Olgunlaşmanın kestirmesi yoktur. ucu aşağı dönük üçgense dik üçgenin kozmik suların ay-
Hiç kimse disiplin ve ferâgatin ağır ilkelerini bir kenara nasına ters yönde yansımasıdır. Yersel unsurları, yâni be-
iterek aydınlığa ulaşamaz. Onu hedefe götürecek olan şer doğasını temsil eder. Şeylerin meydana çıkması, ruh
yol, yalnızlık ve harap olma yoludur. Dünyadan zâhirî ve maddenin birleşmesiyle oluşur. Doğası gereği görün-
bir çekilişi değil, içsel bir kopuşu esas alır. Yûnus’un mez olan ruh, sadece bedenlerin varlığıyla seçilir hâle
gelir. Ruh, zattır; aslolandır. Yâni kendi başına vardır.
Tapduk’un dergâhında tam kırk yıl tek bir kelime bile
söylemeden dağdan odun taşıyarak hizmet etmesi; bu Bedenler ve eşyalar ise kendi başına var olmayıp ruhla,
yolda gereken sabır, azim ve adanmışlığın yoğunluğu- canla vardır. Yatay boyutla simgelenen madde dünyası;
nu gösteren bir semboldür. Üstüne üstlük, odunun bile gerçekte sadece bir yansıma olduğundan, maya yâni il-
eğrisini yakıştıramadığı için dergâha getirdiği her odun lüzyon dünyasıdır. Bu, maddenin ruh olmadan yâni ya-
parçası dümdüzmüş. Çünkü bizi Hakk’a götürecek, ratıcısı olmadan kendi başına var olamayacağı anlamına
hakîkate erdirecek sırat köprüsü; ne olursa olsun her gelir. İşte insan, bu dik üçgeni oluşturan görünmez ve
işin Allah’a yakışır doğrultuda yapılmasıdır. Kendini ta- bilinmez ruhla; ters üçgeni oluşturan görünür ve bilinen
nımaya çalışmak zor bir yoldur ve bu yolda insanın ken- bedenden, yâni maddeden meydana gelmiş iki yönlü bir
diyle yüzleşmesi insanlığın en büyük savaşıdır. bilmecedir. Bu iki zıt üçgenin tepelerini, yâni tezâhürün
iki zıt kutbunu; Tanrı âlemiyle insanlık ve madde âlemi-
İlim ilim bilmektir ni birbirine bağlayan dikey düzlem insanın mânevî ha-
İlim kendin bilmektir yatını oluşturur. Ayaklarıyla yeryüzüne maddeye, aklını
Sen kendini bilmezsen ve ruhunu sembolize eden bakışıyla da gökyüzüne bağlı
Ya nice okumaktır olan insan, arada yana açılmış kollarıyla dikey boyutta
olduğu kadar yatay boyutta da yaşar. İnsanın bu iki bo-
Okumaktan mana ne yutunun, yâni yatay ve dikeyin kesiştiği merkez nokta ise
Kişi Hakk’ı bilmektir kalbinin en derininde gizli olan ilâhî bilinçtir. Merkezde
Çün okudun bilmezsin bulunması nedeniyle o; hem görünür âlemlerin, yâni ya-
Ha bir kuru emektir ratılışın hem de görünmeyen, yaratılış öncesi âlemlerin
2021/1 57