Page 148 - Neşide Dergisi 5.Sayı E-Book
P. 148
Deneme
Artık
Hattaysak
Hayattayız!
Alev SAĞIŞMAN*
ir süredir adeta varlığımızı ispata dair kimi- lisi anlamı yitiriyorduk sanki. Çünkü Byung-Chul
Bmizin tercihi olan “online” olma hâli, salgın Han’ın konuyu irdelediği bir kitabında da dedi-
sebebiyle çoğumuzun mecburiyetine dönüşmüş ği gibi “Anlam, yavaştır.” Maalesef yavaşlamaya
durumda. Benim gibi, dijital göçmenler ile diji- yer yoktu artık hayatımızda. Yetmezmiş gibi ger-
tal yerliler arasına sıkışmış olanların bilinçli veya çekliğe de ihtiyaç yoktu. Nasılsa sanal dünyada
bilinçsiz direnişi de bir nebze olsun kırılmış oldu gerçek kalmak gerekmiyordu. Yeter ki sergi de-
haliyle. Zira eğitim öğretim faaliyetleri dahi bir sü- ğerimiz olsun. Sergilenen içerik de bir noktadan
redir online olarak devam ediyor. Öğretmen, öğ- sonra sorgulanmaz oldu. Kimi zaman sergileyen
renci, veli derken toplumun büyük bir bölümü, bir neyi sergilediğinin, beğenen de neden beğendi-
anda kimisinin epeyce yabancısı olduğu cihazlar, ğinin farkında değil gibi. Yine Byung-Chul Han’ın
programlar, platformlar arasında kaldı. Süreci tespiti üzere kendimizden olduk: “Sergileme zor-
hem öğrenme hem yürütme çabası içine de gir- laması görünür olanın mutlaklaşmasına yol açar
miş olduk hep beraber. Bu durum epeydir zihnimi ve sonunda bizi yüzümüzden eder.” Tam da öyle
meşgul eden bir soruyu daha mühim ve acil hâle oldu, üstelik de büyük bir hızla! Dijital toplumun
getirmiş olmalı ki, düşüncelerimin sıkça aynı soru bir parçası olmak neyi gerektiriyorsa yaptık, çağın
etrafında dönüp durduğunu fark ediyorum. getirdiklerini aldık kabul ettik, özgünlüğümüzü
yitirmek pahasına da olsa! Değişim kaçınılmaz bir
— Acaba hatta (online) olmadığımız hayatta da
gerçek elbette. “Eşyada aslolan ibâhadır.” ilkesi
olmadığımız, varlık gösteremediğimiz anlamına
doğrultusunda bizi geliştiren, fayda sağlayan ye-
mı geliyor?
niliklere kapımız açık. Ancak maslahat elde ede-
Bu soru önceleri Peter Handke’ye ait bir tespit- lim derken malayanilere boğulduk. Oyalanırken
ten hareketle gündemime girmişti: “Başkalarının zamanımızdan, değerlerimizden, kabullerimiz-
hakkımda bilmedikleriyle geçinirim ben…” O za- den, sınırlarımızdan hâsılı bizi biz yapanlardan
manlar tercih meselesiydi bu işler. Yani kendimizi göçtük gittik. Yakınmış gibi uzak, uzakmış gibi
dünyaya ve diğerlerine istersek hat aracılığıyla yakın oluverdik herkesle. Arada kalmış bir hal bu,
bağlamak ve açmak! Dileyen dilediğinde aktif insana dair ya da uygun değil gibi. Artık haber
olur, dileyen kendi köşesine çekilebilirdi nihaye- almanın yettiği, hemhâl olmanın gerekmediği za-
tinde. İsterse sadece izler, isterse de hattan düşü- manlardayız… Gördüklerimiz daha doğrusu bize
verirdi. Ancak, pek de öyle olmadı. Dijital yerliler sunulanlar üzerinde düşünmeye dahi vaktimiz
adeta hayat zaten buymuş gibi hatta sadece bu- olmadan bir yenisiyle karşılaşırken, hissetmeye
radan ibaretmiş gibi yaşamayı öğrenmişti zaten geçemiyoruz elbette. Peki ya hazır olmayanlar, bir
ama göçenler de pek çabuk ayak uydurmuştu. türlü içine sindiremeyenler, direnenler ne yapma-
Gerçek olanla sanal olan karışıyor, beklentilerimiz lı? Yabancılaşmayı, dışarıda kalmayı kabullenip el
ile yüzleştiklerimiz arasındaki mesafe açılıyor ve etek çekmeli mi sanal dünyadan, düşmeli mi hat-
yeni yeni sorunlarımız oluyordu. Ama en önem- tan? Sahi mümkün mü artık?
* İstanbul Belediye Şehit Şerife Bacı ÇPAL, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni.
146