Page 230 - 014 IMAN VE KUFUR MUVAZENELERI YENI.indd
P. 230

230                                  İMAN  VE  KÜFÜR  MUVÂZENELERİ





                binâen, Âyetü'l-Kübrâ Risalesi’nde dünya seyyahı, Hàlık’ını ara-
                mak, bulmak, tanımak için bütün kâinâttan ve envâ'-ı mevcûdâtından
                sorduğu ve otüzüç yol ile ve kat'î bürhânlarla Hàlık’ını ilmelyakìn
                ve aynelyakìn bildiği gibi; o aynı seyyah, asırlarda ve arz ve
                semâvât tabakalarında aklıyla, kalbiyle, hayâliyle gezen yorul-
                maz, tok olmaz, bütün dünyayı bir şehir gibi görüp, teftiş ederek,
                kâh Kur'ân hikmetine, kâh felsefe hikmetine aklını bindirip geniş
                hayâl dûrbîniyle en uzak tabakalara bakarak, hakikatleri vâkide ol-
                duğu gibi görmüş, bizlere Âyetü'l-Kübrâ’da kısmen haber vermiş.

                   İşte  şimdi biz, o ayn-ı hakikat ve bir temsîl mânâsında olan
                seyahat-ı hayâliyesiyle girdiği pekçok âlemler ve tabakalardan
                nümûne için yalnız üç tabakasını, Fâtiha âhirindeki muvâzenenin
                yalnız kuvve-i akliye cihetinde bir misâlini, gayet muhtasar beyân
                edeceğiz. Sâir meşhûdâtını ve muvâzenelerini, Risale-i Nurun
                muvâzenelerine havâle ederiz.
                   Birinci Nümûne şöyle: O, dünyaya sırf Hàlık’ını tanımak, bul-
                mak için gelen seyyah, aklına dedi: “ Biz, herşeyden Hàlık’ımızı

                sorduk, güzel, tam cevab aldık.  Şimdi; ‘Güneşi güneşten sor-
                mak lâzım.’ darb-ı meseli gibi, biz dahi hàlıkımızı, İlim ve İrâde
                ve  Kudret gibi kudsî sıfatlarının tecellîleriyle ve meşhûd eser-
                leriyle ve isimlerinin cilveleriyle tanımak, bulmak için bir seya-
                hat daha yapacağız. ” diye dünyaya girdi.  Ve ikinci bir cereyan
                olan ehl-i dalâlet gibi birden küre-i arz sefînesine bindi. Hikmet-i
                Kur'âniyeye tâbi olmayan fen ve felsefe gözlüğünü taktı. Ve Kur'ân
                okumayan coğrafya fenninin programıyla baktı, gördü ki:
                   Nihâyetsiz bir boşlukta, bir senede yirmidört bin senelik bir
                dâirede, top güllesinden yetmiş defa sür'atli bir hareketle gezer.
                Yüzbinler nev'i bîçâre, âciz zîhayatları içine almış. Eğer bir daki-
                ka yolunu şaşırsa veya bir serseri yıldıza çarpsa, parçalanarak hadsiz
   225   226   227   228   229   230   231   232   233   234   235