Page 100 - Münip E-Book
P. 100
- Bize derken? diye sordu arkadaşım. de bekliyordu. Zorla buraya getirdim. Çocuk iyileşene
kadar birkaç gün kaldı. Durumu öğrenen Kaymakam
- Çoğu zaman bütün köy halkı ile hep beraber seyrede- Bey, özel bir araçla köye geri gönderdi, dedi.
riz, özellikle yazın güneş battıktan sonra da uzun uzun
sohbet ederiz, o kadar güzel olur ki… Daha da yüksek- - Neden bu kadar acele etmiş? dedim.
ten seyretmek isterseniz, Bitlis Çayı’nın karşısındaki
tepelere çıkabilirsiniz. Üniversitedeyken dağcılık ku- - Evet, dedi müdür. Ben de aynı şeyi sordum. Çocuk çok
lübündeydim. Ara sıra şu sarp kayalıklara tırmanırım, ateşlenmiş havale geçiriyormuş. Bekleyecek vakit yoktu,
dedi. dedi. O zaman bu öğretmeni iyice tanımaya karar ver-
dim.
Sonra sustu, uzaklara baktı. Dağların sessizliğini hisset-
tik bakışında. Bizi ana yolda bırakan askeri aracı süren Hafta sonu köyün girişinde indim. Bol dolambaçlı yol-
er geldi. Kalktık. Zevzek arkadaşım: dan dolana dolana tepeye çıktım. Beni karşılayan çocuk-
lara öğretmeni çağırmalarını söyledim. Okulun önünde
- Yazık. Bu çocuk burada kafayı kırmış, durumu hiç de
iyi görünmüyor, dedi. bekliyordum. Biraz sonra çıka geldi.
- Müfettiş, tekrar geldi, dedim.
- Sus. Biraz sonra senin kafan kırılacak, dedim.
- Hoş geldiniz, dedi. Hafta sonu rahatsız ettiğim için
O gece karakolda yattık, ertesi sabah görev yapacağımız
okullara doğru askeri araçla tekrar yola çıktık. özür diledim.
- Olsun, ne iyi yaptınız, benim de canım sıkılıyordu za-
Seçimden sonra durumu, görev yaptığım ilçedeki öğret-
men evi müdürüne anlattım. Benden yaşlı olduğu için ten, dedi. Sonra köyün biraz dışına çıktık.
tanıyordur diye düşündüm ve:
- Öğretmen evi müdürüne sizden bahsettim, onun an-
- Veli Hocam, senin gibi yıllardır buralarda kalan bir öğ- lattıkları daha da ilginçti. Kış günü o kadar yolu nasıl
retmenle tanıştım. Tanıyor musun? dedim. yürüdünüz? Bravo valla böyle şeyler ya filmlerde ya da
romanlarda olur sanıyordum, dedim.
- Tanımam mı? Derviş gibi adamdır. Benim durumum
farklı. O benden daha eski, üstelik ben burada kocaman - Çok yürümedim aslında, şu tepeden aşağıya indim,
bir ilçedeyim. O, yıllardır o dağ köyünde çalışmaya de- Bitlis Çayı’nı ters yönde takip ettim. Bölge dağlık oldu-
vam ediyor, dedi. ğu için yollar çok dolambaçlı ve uzun ama dağların ara-
sından çayı takip edince oldukça kısa, dedi.
Sonra sustu. Anlatacağı şeyin önemli olduğunu anlayın-
ca ben de sustum. - Hepsi bu kadar mı?
- Soğuk bir kış günüydü, dedi sanki bir romanın ilk cüm- - Evet, hepsi bu kadar gerisi hikâye, dedi.
lesini okur gibi. Hasta bir çocuğu hastaneye getirmişti.
Ta köyden buraya yürüyerek gelmiş. - Güzel hikâye ama hikâyeleri güzel kılan ayrıntılardır.
Biraz daha anlatamaz mısınız?
- Neden? Köyde araba yok mu? dedim.
- Bizim Descartes, aniden ateşlendi. Zaten narin zayıf
- Var ama her yer kar buz. Diyelim ki zincir takıp kar bünyeli bir çocuktur.
engelini aştılar, o karda kışta altmış kilometre yol almak
saatler alır. Bizim dolambaçlı yolları biliyorsun, dedi - Descartes?
- İyi öyleyse, o kadar yolu yürüyerek nasıl gelmiş? Yola - Öğrencim yani, matematikte çok başarılı olduğu için
inmek yerine tepeden aşağı Bitlis Çayı’nın kenarından bazen ona böyle takılıyorum. Onun gibi narin, zayıf bir
kestirme yapıp suya bata çıka gelmiş. çocuk. Descartes, zayıf bünyeli olduğu için hep geç kal-
karmış. Bunu anlayan öğretmenler, uyumasına izin ve-
- Evet, dağcılık yaptığını söylemişti, dedim.
rirler, ona öğleden sonra ders anlatırlarmış. Ben de öyle
- Geldiğinde onu burada misafir ettim. Hastaneden ay- yapıyorum, hala erken kalkamıyor. Okula biraz geç geli-
rılmak istemiyordu. Doktor ‘gidin, dinlenin’ dediği hal- yor, biraz da geç çıkıyor. Neyse baktım havale geçiriyor,
98 2021/1