Page 103 - Münip E-Book
P. 103
Adı kadın… Hani şu erkeğin kaburga kemiğinden ya-
ratılan, ona emanet edilen ve yine o erkek tarafından
dövülen, sövülen, sen ne bilirsin ki denilip dil ile de her
gün hançerlenen… Ama karnı acıkınca, canı sıkılınca,
aile arayınca, merhamet dileyince kapısını çaldığı aynı
kişi olan kadın. Çoğu ananın oğlum demeye dilinin var-
madığı, yârim demeye de gönlün razı olmadığı, öylesini
böylesini kabullenemediğimiz o şiddet failinin kurba-
nı… Fiziksel, psikolojik, ekonomik ve artık daha da
hastalıklı çeşitleriyle savaşan… İsimleri, umutları, he-
defleri farklı da hor görülen, aşağılanan, şiddete uğrayan
kadının ruhundaki fırtınalar, yaralar aynı.
Yüreğinin tam ortasında bir cam kesiği kırgınlığı, her
solukta nefes aldığına lanet eder gibi çeker içine hava-
yı. Öyle yorgun, öyle çaresiz… Hayat; şiddetin her-
hangi bir çeşidine uğramış biri için en sevdiği şarkının,
filmin en anlamlı yerinde her şeyin bir anda susması
kadar acımasızdır. Dinlemeye ve izlemeye devam edip
hiçbir şey anlamadığı bir hal alır birdenbire. Mevsimler
onun için bir tanedir. Kış, hep kıştır... İçinde ördüğü
közden battaniyesine, hırkasına sevinir arada sırada.
Kışları buz tutan ellerini içindeki cehennemin ateşiy-
le ısıtır işte. Bu işine yarar en azından. Tesellisi hala
ince ince umut kokar. Bir şeyler akar hayat denizinde,
o sadece sürüklenir. Karşısına çıkan fırsatları değer-
lendiremeyecek kadar dilsiz, sağır ve kördür. Yanında
konuşulanları çok uzaktan gelen sesler olarak algılayıp
kendi beynindeki tekrar sahnelerine kilitlenmiştir bile.
Kısacası odağı artık; çaresizliği, sessizliği, içinin kabur-
ga kemiklerini kıracak kadar yükselen haykırışlarıdır.
Ne kadar süre sonra insanların da var olduğunu hatır-
lar bilinmez. Dışarıda, yolda, komşuda, bazıları da yedi den gökyüzüne kadar uzandığına inandırılan o kuyu...
kat elden çok daha fazla uzakta akraba. Kolun kırılıp da Defalarca düşüp bir daha ve bir daha, bir daha... Dener
yen içinde kaldığı, kan kusup da kızılcık şerbeti içiyo- en azından... Kendini alıp çıkabileceğini sandığı an ile
rum denildiği yerler tam da buralardır. Şöyle güzelce daha beterini yaşayacağı korkusunun ölümüne savaştığı
giyinip elalemlik kıyafetlerini, yüzüne de takıp tebes- o meydanda dizinin üzerine çöküp kalıverir oracıkta. Ne
süm maskesini çıkar meydan muharebesine. Dışarıya geriye dönebilir kandan kaygan zeminlerde yürümekten
çiçek bahçesi olan yüzü, içindeki mezarlıkların başu- korktuğundan ne de ileriye gidebilir sevdiklerinin üze-
cunda çok ağladığı için aslında... Her şey yolunda, ha- rine basmak istemediğinden. Ne o deveyi güdebilir ne
zır işte. İçindeki cehennemi göl kenarı, aşka terası olan de o diyardan gidebilir kısaca. En zoru da yüzleşmektir
evin şöminesi gibi anlatmaya, kendini de dünyanın en kaçtığıyla… Etinden derisini soyar gibi, parmağındaki
şanslı kadını olduğuna ikna etmeye çalışır hemcins- tırnağı söker gibi yasını tuttuğu o hatıraları terk etmekle
lerini aslında kendini… Her şey içinde de dışında da başlar işe. Gider önce kendinden, sonra yarinden. Ne-
yolunda. Fakat çok ayrı rotalarda. reye gittiğine de bakmadan, her şeyi yerli yerinde susup
öylece… İçini de avutur tek cümle ile:
Uzunca bir süre direndiği, savaştığı, kendine de düşman
olduğu zamanları bir kenara atıp anlık cesaretlerle o ‘’Onca sevgiye rağmen kalbi filizlenmemişse toprağı sen de-
kuyunun dibinden tırmanmaya başlar. Yerin en dibin- ğilsindir belki de…’’ Cahit ZARİFOĞLU
2021/1 101