Page 19 - Münip E-Book
P. 19
ri sayar, boruyu tavana tutturan ince tellerin kıvrıldığı
yerlere bakar, sırt yastıklarının hasırlarına dokunur, te-
levizyon sehpasının altındaki birkaç fotoğrafı gözden
geçirir, odanın bir köşesinde suluğun üzerinde duran
bidonları sayar, babaannemin kırmızılı siyahlı yatak
örtüsündeki kareleri gözden geçirir, pembe yeşil sarı
topları birbirinden uzak birbirinden farklı duran duvar
askılığına gözlerimi sabitler, somya örtüsünün uçlarıyla
oynar ve en çok kahverengi kapıya doğru bir yürüyüş
beklerdim. Nihayet yerinden kalkardı babaannem. Bir
ucunu beline soktuğu etekliğini düzeltir, sağ elini beli-
ne atar ve ilerlerdi. Kapıyı açınca bir anlığına başka bir
hava dolardı içeri. Dışarıda bıraktığımız soğuk sinsice
gelir; sobada kaynayan kuşburnunun, fırındaki pata-
teslerin, ısındıkça sobaya cıs cıs damlayan güğümdeki
suyun üzerinden aşarak isli ve alacakaranlık olsa da
kendimi çok mutlu duyumsadığım şu odada kalbime
sokulurdu. Ya tatlı ve çok şeyler kalmamışsa sandıkta.
Ya değişik hediyeler getirmezse babaannem. Ya en be-
ğendiğim şekeri kardeşlerim alırsa elimden.
Babaannemi düşünürdüm o soğuk gitsin diye. Şimdi
mutfağın kapısını açtı ve orta yere vurulmuş direğe da-
yanıp şalvarının sol iç cebinden sandığın anahtarını çı-
kardı, derdim. O direğin dibinde davula benzeyen çok
Kapıyı çalmazdık. Bizi kapıda kimse karşılamazdı. güzel bir tahta kutu da vardı. Yuvarlak şeklinin hem sağ
Kapılar açıktı. Sadece itilir ve girilirdi. Akşamüstünün hem sol üst parçası açılırdı. Babaannem şeker torbasını
aydınlığından çıkmış gözlerim holün alacakaranlığı- koymuştu onun içine. Toz şeker bittikçe oradan getirir-
na alışmaya çalışırdı. Bir yandan da hızlıca çıkarırdım dik sofraya. Bazen, canımın yine tatlı istediği ama bir
ayakkabılarımı. Üşümüştüm. Hemen, sobanın yandığı şeyler bulamadığım günler bir kapağından açar, elimi
odaya girmek isterdim. İkinci kapıyı da açar, odanın sı- kaba kumaştan torbaya daldırır, şekeri avuçlar ve ağ-
caklığı yüzümüze vururken “Selamün aleyküm.” derdi zıma atardım. Tatlı ve çoktu nasılsa. Tatlı ve çok. Ba-
baannemi sandığının önünde hayal ediyordum şimdi.
babam. “Gel kurbanım, tebeşir tutan ellerine kurban ol-
Etekliğinin uçlarını tutmuş, içine bir şeyler dolduruyor-
sun anan.” diye ağıtlı, ağlamaklı bir konuşma tutturur-
du. Bazen, şeker dolu bir odada hapis kalmak isterdim.
du babaannem. İstanbul’daki amcalarım bu bayram da Gerçekten sonsuza kadar durabilirdim orada. Yeter ki
gelmemiş olurdu ve her gün gördüğü babamı, aylardır hiç bitmesin şekerler. Düşünürdüm ki babaannemin
görmüyormuş gibi davranması bu yüzdendi belki. Ba- sandığı, öyle bir odaya açılan bir geçit belki. Sonuçta
bamın şahsında onları kucaklar, babama ağlarken onla- yanına hiç yaklaştırmamış, içini hiç göstermemişti. Bi-
ra ağlardı. Bu fasıl bittikten, babam el öpüp oturduktan linmezdi.
sonra sıra annemle bizdeydi. Önce babaannemin, sonra
bir kenarda sessizce duran dedemin ellerini öpüp yer Nihayet oda kapısının ibiği hareketlenir, aşağı düşer,
minderine çökerdik. babaannem bir tik sesiyle gelirdi. Şimdi yanımıza otura-
cak, iki ucundan tuttuğu etekliği odanın ortasına doğru
İşte en sevdiğim kısma gelmiştik. Birazdan babaannem uzatacak, içindekileri dağıtmaya başlayacaktı. Galatasa-
yerinden kalkacak, ağır adımlarla, dışarı doğru bastığı raylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı taraklar çıkardı önce. Bir
biçimli ayaklarıyla ilerleyip şu kapıyı yavaşça açacak… sürü vardı. İncesinden de kalınından da alırdık. Telleri-
Toprak damın üstüne sürülmüş kirecin kokusunu içime ni, dallarını okşar, üstünde tırtıklanan plastik eriyikleri-
çeker, tavanda yatay olarak uzanan kahverengi direkle- ni kazırdım tırnaklarımla. Taraklardan sonra mendiller
2021/1 17