Page 37 - Münip E-Book
P. 37
Aziz: tepelikte bütün sınıfla balık pişirdiğimizi çok hatırlıyo-
rum. Benim yokluğumda da toplanıyor musunuz?
− Alimtay, dış ülkelerin şu bizim tavuk yumurtası kadar-
cık gölden haberleri var mıdır? − Yok, nerede o günler! Sınıfın yarısı Rusya’da. Köyde
kalanlar da işten güçten fırsat bulamıyorlar. Biz de senin
− Baki var ya, hani bizim bir sınıf altımızda okuyan. O bahanenle geldik.
şimdi Moskova’da büyük bir restoranda şef olarak çalışı-
yor. Son gelişinde bu bizim balıklardan götürdü kendiy- O esnada olta hareketlenmeye başladı. Üçü de sohbe-
le. Balık, Moskovalıların çok hoşuna gitmiş. Hemen si- ti kesip kıyıya koştular. Göle dökülen ırmaktan doğan
pariş etmişler. Sen ancak eskiden yazılmış kitapları oku. girdapta bir avuç inci kefali sürüsü gümüş gibi ışıltılar
O kitaplarda bu haberleri bulamazsın. Dünyanın geri- saçarak suda süzülüyorlardı. Oltayı art arda kaldırarak
sinden seyrediyorsun olan biteni. İnternet var, Telegram kovaya doldurdu. Aziz kovadaki suyu döküp balıkları te-
var. Bunların cazibesi de var. Şimdi sana İnstagram’ın ne mizlemek için yere serilen sofraya aktaracak oldu. Sait:
olduğunu anlatırdım ama on dokuzuncu yüzyıl dilini − Dur Azizbek! Balıklar kovada dursun biraz. Yeni gel-
bilmiyorum ki.
dik, öğlene doğru pişiririz, dedi.
Alimtay’ın kin gütmeyen kahkahalarına Sait de katıldı.
Aziz bu gibi durumlarda kendini yalnız hisseder ve der-
hal konuyu değiştirmeye çalışırdı.
− Sana gülmek olsun. Bu konuda haklısın evet internet-
ten bihaberim. Ben okudum, senin söylediğin o eski-
den kalma kitaplarda bu göl ile ilgili oldukça malumat
var. Eskiden buralar Narın Nehri’nin su yolunu kaybe-
den ırmaktan oluşmuş balçıklı bir göl değildi. İşin aslı
eskiden buranın büyük bir göl olduğudur. İsmi de Ka-
rakuş Gölü’ymüş. Bunun ne demek olduğunu biliyor
musun?
− Karakuş mu? Bildiğimiz sakarmeke mi? Şimdi sen
bu lafları bir kenara bırak da bir şey söyleyeyim sana.
Geçtiğimiz ay sen Semerkant’a gitmiştin. Taşkent’ten
misafirler geldi. İçlerinde bizim milletvekillerinden de
vardı, yabancı misafirler de. Bir misafir edeyim dedim ve
otuz kadar sakarmekeyi çeşit çeşit pişirttim. Aşçı olarak
iyi bir aşçı olan Aşçı Murat’ı çağırmıştım. Sakarmekeler
sofrada öyle güzel duruyordu ki yemeye kıyamıyordu
insan. Sonra misafirler sakarmekelerden bir diş tattılar
ve daha da ağızlarına sürmediler. Şaşırdım. Onlar sakar-
mekeyi yemezlermiş. Ne yapacağımı bilemeden öylece − Temizleyesiye öğlen olur zaten, öyle değil mi? İçecek-
başıma ağrılar girdi. Buranın en güzel yemeği buydu as- ler de buz gibi olmuştur şimdi. Suyun dibine koymuş-
lında. Hemen Aşçı Murat hızlıca balık pişirdi de vaziyet- tum.
ten kurtardı bizi.
− Evet ama öyle olsa da biraz bekleyelim. Kovaya su ko-
− Soramıyorsun da bir telefon edip. Sakarmeke bizden yalım. Balıklar kovada biraz beklesin.
başka yerde yenilmiyor. Balçık kokusu geliyor diyorlar.
Çoğunluk da bilmez, dedi ve lafı kısa kesti Aziz. Alimtay ateş yakmak ile beklemek arasında kalarak iki-
sine birden baktı.
Göle bakarak derin hülyalara dalan Sait de söze katıldı.
Sait girdapta parıldayarak süzülen inci kefallerinden gö-
− Eskiden bu gölde inci kefali ve sazan çok olurdu. Bu zünü ayırmıyordu:
2021/1 35