Page 40 - Münip E-Book
P. 40

− Balık ruhundan söz açışın boşuna değilmiş dostum.   − Korkutma insanı Sait.
             Kovada bekletmen de bu düşüncenden dolayı mıydı?
             Demek  kova balıklar için  bir  Arasat   yeri. Arasat’tan   Sait:
             geçmeden sonraki menzile geçilmiyor dedikleri gibi.   − Gerçekten de öyle. Düşün bakalım, Tanrı o balıkların
             Balıklar, hey inci kefalleri, siz ne düşünüyorsunuz bil-  vadesi dolduğu için oltayla karşılaştırdı. Çocuk anne
             miyorum ama öldünüz ve başka dünyaya göçtünüz.   karnından doğduğunda başka bir dünyaya geliyor ya,
             Eğer dünyada günah işlemişseniz dosdoğru cehennem   tıpkı bunun gibi başka bir dünyaya gelişine bizi sebep
             ateşinde kavrulacaksınız. İyilik peşinde koşmuşsanız   göstermişti. Sen Tanrı’nın işine karıştın…
             yumuşak bir güveçte pişersiniz güzelce, dedi kovadaki
             balıklara bakarak.                           Alimtay, ağzındakini yutamadı ve benzi attı. Bir şeyler
                                                          diyecek oldu ama yerinde bir şey diyemeden öylece ka-
             Sait:
                                                          lakaldı. Aziz ona teselli verir gibi söze karıştı.
             − Eyvallah, senin gibi yazara kurban olurum. Balıkların   − Boş ver, üzülme. Neden öyle yaptın derse işte bu Ja-
             ıstırabını hissetmek yerine onlarla alay ediyor. Koyun   ponya’dan gelen hepimizi yoldan çıkardı dersin.
             can derdinde, kasap et derdinde…
                                                          Sait ile ikisi doyasıya güldüler. Alimtay da vaziyetten
             Aziz içecekleri aldı ve sofraya koydu. Sait doğradığı so-  kurtulmak için bütün avazıyla gülüverdi. Balıksız öğle
             ğanı, domatesi ve biberleri iyice karıştırıp kâselere dol-  yemeğinin ardından yine göl kıyısına geldiler. Gölde
             durdu. Öğle yemeği için getirilen ne varsa hepsini sofra-  sakarmeke sürüsü geçiyordu. Onları avlamak için tüfek
             ya koyduktan sonra onlara baktı:
                                                          gerekmiyordu. Ağ salsalar yeterliydi. Üçü de birbirine
             − Sait, balıkla ilgili güzel bir şey söyledin. Aslında he-  baktı. Hepsinin aklından sakarmekeleri avlayıp kebap
             pimiz oltayı bekleyen balıklarız. Vademiz dolduğunda   yapma fikri geçmişti. Ama hiçbiri “avlayalım” diyemedi.
             yukarıdan solucanlı bir olta inecek. Ondan kaçmanın   Aziz bir şeyler demek için ağzını açtı ama ağzında ge-
             bir yolu yok. Tıpkı göz göre göre oltaya kendini kaptı-  veledi:
             ran balıklar gibi solucanlara saldıracağız. Bizi de uçsuz
             bucaksız kâinatın herhangi bir yerinde Arasat denilen o   − Evet, şimdi Karakuş nedir diye sordum ya. Sakarme-
             kovaya koyacaklar. Tıpkı onlar gibi bekleyeceğiz.  ke dedin sen de. Aslında değil. Karakuş denilen “kuzey
                                                          tepe”dir. İhtimaldir ki, bu göle bu ismi verdiklerine göre
             Alimcan:                                     kuzeydeki tepelikte kalmış olsa gerek. Ama kiminin ba-
                                                          lık türü kiminin yıldız dediğini de duymuştum.
             − Hadi bakalım, kalkın gidiyoruz. Balık yemiyoruz. On-
             ları kendi âlemlerine geri göndereceğim. Bu söylenenle-  Güneş  göle  harikulade  manzaralar  saçıyordu.  Işıkla-
             ri işitip halen daha balık yiyecek olan var mı içimizde?  rını yavaş yavaş çektiği anda kulakların kapanıp bütün
                                                          bedenin göze dönüşmesi gerekiyordu. Bu manzara her
             − Yok, ben razıyım.
                                                          gün muhteşem renk ve şulelerle zuhur ediyordu. Sait bu
             Aziz:                                        manzarayı Japonya’da da çokça seyretmişti. Ama etrafı
                                                          kamış ve sazlıklarla kaplanmış balçık kokusu gelen şu
             − Siz ne derseniz ben uyarım. Razıyım ben de, kalan za-  küçük göldeki güzelliği hiçbir yerde bulamamıştı. Alim-
             manlarını lezzet alarak yaşasınlar.          tay muhtemelen balıkları düşünüyordu. Acaba gidecek-

             Üçü de yayılarak gülüştüler. Alimcan balıkları göle saldı.   leri yere yetiştiler mi diye kaygıya düşse de şaşmamalı.
             Büyük sevap işlemişçesine memnun bir edayla mindere   Aziz ise onları manzara karşısında bıraktı ve etrafı top-
             oturdu.                                      lamaya koyuldu. Çok geçmeden karanlık çöktü. Sivrisi-
                                                          nekler hücuma başladığı bir zamanda yola çıktılar. Balık
             Sait:                                        tutmaya gelip balık yemeden döndükleri için üzgün
                                                          görünmüyorlardı. Aksine sohbetten tat aldıkları için
             − Sen bu yaptığın işle Tanrı’ya karşı geliyorsun, biliyor-
             sun değil mi?                                hallerinden memnunlardı. Köye vardıklarında sonraki
                                                          izin günlerinde balık tutmaya gitmek için anlaştılar ve
             Alimtay:                                     evlerine dağıldılar.

         38            2021/1
   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44   45