Page 57 - Münip E-Book
P. 57

YUNUS EMRE

             Çürüyüben toprak olam                        Yalancı dünyaya konup göçenler
             Ah n’ideyim ömrüm seni                       Ne söylerler ne bir haber verirler
                                                          Üzerinde türlü otlar bitenler
             Miskin Yûnus bilmez misin                    Ne söylerler ne bir haber verirler
             Yoksa nazar kılmaz mısın
             Ölenleri anmaz mısın                         Yûnus der ki gör takdirin işleri
             Ah n’ideyim ömrüm seni                       Dökülmüştür kirpikleri kaşları
                                                          Başları ucunda hece taşları
             Yûnus’un kendiyle hesaplaşmasına, hayatının anlamı-
             nı sorgulamasına yol açmış olabilecek kişisel bunalımı   Ne söylerler ne bir haber verirler
             hakkında hiçbir şey bilmesek de onu bu yalnızlık ve ça-  Ölümün kaçınılmazlığı karşısında Yûnus, “Ne beslersin
             resizliğe iten dış koşulları çok iyi bilmekteyiz. Yûnus’un   bu teni / Sinde kurt kuş yer gider” der. Ölüm, onun deyi-
             doğmuş olduğu 1240’lı yıllar, Anadolu’nun en karışık,   şiyle: “Ne yoksul der esirger / Ne beye hürmet eder.”  1
             en karanlık dönemidir. Moğol istilası Anadolu’yu kasıp
             kavurmuş, şehirler yakılıp yıkılmış, halk kılıçtan geçiril-  Onlar ki çoktur malları
             miş, kalanlarsa açlık ve sefalete terk edilmiştir… Mer-  Gör nice oldu halları
             kezi otorite zayıflamış, devlet içinde devletler oluşmuş,   Son ucu bir gömlek imiş
             Anadolu’daki Türk birliği bozulmuştur. Kurulan beylik-  Onun da yoktur yenleri
             ler; bir yandan birbirleriyle, bir yandan da Moğol ve Sel-
             çuklu Devletleriyle sürtüşmektedir. Savaş, açlık ve kıtlık   Günlük hayatın meşgale, eğlence ve dalgınlığı içinde
             yüzünden ölümle burun buruna yaşayan halk; harap   insan, ölüm için yaratılmış bir varlık olduğunu unutup
             olmuş, terk edilmiş, ıssız alanlarda büyük bir olasılıkla   gitse de ölüm; hayatın geçiciliğini, mal, mülk, iktidar
             korku, endişe ve yarınından emin olamama gibi durum-  sahibi olmanın boşluğunu hatırlatır insana. Efsanevî
             lar içinde yaşıyordu. Olup biteni; o kendine özgü, basit,   hayat öyküsünde Yûnus, Anadolu’nun ıssız toprakların-
             sade, anlaşılır ama bir o kadar da etkileyici diliyle Yûnus   da Sarıköy’de yaşayan fakir bir çiftçidir. Yıl kıtlık yılları,
             şöyle anlatır:                               mahsul yok; çoluk çocuk, konu komşu aç… Kulağına
                                                          bir çalınmışlığı var; Kırşehir’de Hacı Bektaş-ı Velî der-
             Gitti beyler mürveti                         ler, kerâmet sahibi büyük bir zat varmış. Cömertmiş,
             Binmişler birer atı                          asilmiş; kurda kuşa, gelen geçene iyilik edermiş. Bu zat
             Yediği yoksul eti                            belki de Yûnus’u çevirmez, ona biraz buğday verebilir-
             İçtiği kan olısar                            di. Bu ümitle yola çıkan Yûnus, dağdan biraz alıç toplar.
                                                          Öyle ya, ulu bir dergâha eli boş gidilmezdi ki… Dağda,
             Beyler azdı yolundan                         bayırda kendi kendine yetişen alıç; taşlı çorak toprakla-
             Bilmez yoksul halından                       rın yalnız, yabanî ve gariban bir ağacıdır.
             Çıktı rahmet gölünden
             Nefs gölüne dalmıştır                        Ben bir dağın ağacıyım
                                                          Ne tatlıyım ne acıyım
             Soğumuş şu kara gözler                       Ben Mevlâ’ya duacıyım
             Belirsiz olmuş ay yüzler                     Derdim vardır inilerim
             Boşalmış damar, akmış kan
             Batmış kefenleri gördüm                      Şol dülgerler beni yoldu
                                                          Her âzâm yerine kondu
             13.yy’ın bu olağanüstü koşulları; hiç kuşkusuz o dönem
             insanını da tıpkı bir yakının ölümünde, ciddi bir hastalık   Bu iniltim Hakk’tan geldi
                                                          Derdim vardır inilerim
             esnasında ya da şahsi bunalım anlarında hepimizin ken-
             dini içinde bulduğu o boşluk ve anlamsızlık duygusuyla   Eğer bu dünyadaki mutluluk sonsuz olsaydı insan hiç
             karşı karşıya bırakmıştır.                   başka bir dünyanın özlemini çeker miydi? Acı çekmek

             1   Sançar, Nejdet (1994), “Yûnus Emre’de İki Mesele: Hayat ve Ölüm”, Yûnus Emre, Haz., Hüseyin Özbay-Mustafa Tatcı,
                İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, s. 390-395.


                                                                                            2021/1   55
   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61   62