Page 58 - Münip E-Book
P. 58
olmasaydı insan terk ettiği evini özleyip onu hatırlar sıyan, yâni gören ve görünen ilişkisinden de bilgi -yâni
mıydı? Bizi arayan, bizi çağıran ve bizi isteyen O’dur. ilâhî anlayış ya da ilâhî bilinç- doğar. Buna kelâm da de-
Her zaman arayanın biz olduğumuzu düşünürüz ama nir. Bu; varlık, kendini kendisi vasıtasıyla bilir anlamına
daha derinlerde gizem şudur ki: Biz çağırılmaktayız. gelir. İnsan-ı Kâmil, hakîkât nûru ya da küllî akıl gibi
Hakk’tan gelen inilti ya da yüreğimize konan acı, menzi- adlar da alan bu ilâhî bilinç; küll-i nefste tasarı halinde
le giden en kestirme yoldur. Alacağı tohum karşılığında bulunan bütün yaratılmış ve yaratılacak olan şeyleri te-
Hacı Bektaş dergâhına dağdan topladığı alıcı sunarken cellî ettirip ona biçim verecek bir güç olduğu gibi bu giz-
Yûnus, sembolik olarak kendi garipliğini ve çaresizliğini li hazineyi anlayıp idrâk edebilecek bir bilinçtir. Özetle
sunmaktaydı. Kriz yaşanmadan, acı olmadan arayış baş- küllî akıl ya da insan-ı kâmil denen bu ilâhî bilinç; bütün
lamaz ki... ruhların, insanın ve maddî eşyanın temel maddesi olan
evrensel ruh yâni ilâhî bilinçtir. Bu evrensel ya da koz-
Aruz ve hece veznini aynı ustalıkla kullanan Yûnus’un mik ruh, Allah’ın “kün” yâni “ol” emriyle görünür, bilinir
şiirlerinden, Arapça ve Farsça bildiği ve iyi bir eğitim olabilmek için -yâni maddî evreni tezâhür ettirebilmek
aldığı anlaşılmaktadır. Ancak efsanevî hayat öyküsünde için- görünmez âlemden varlık dünyasına inince önce
Yûnus; toprak ve suya dayalı, okuma yazması bile olma- cansız varlık -yâni mineral-, sonra bitki, sonra hayvan,
yan fakir bir çiftçi yapılıvermiştir. Bu bir rastlantı değil- sonra da insan biçiminde görünür. Görüldüğü gibi bu
dir elbette. Çünkü tasavvufta dervişin sembolü, toprak ruh, canlı cansız her şeyin içinde vardır ve her varlık
ve suyla yeşeren ağaçtır. Yûnus aslında kendi henüz far- bir ilâhî ismin zuhûru olup hepsinin aslı birdir. Ancak
kında olmasa bile bir derviş olmak için gitmektedir Hacı Allah, sadece insanın kalbine kendinden bir parçayı da
Bektaş dergâhına…
gizlemiştir. İşte böylece insan mertebesine yükselen
Dervişlerin işi, Allah’ı tanımayla da eş anlamlı olan ger- evrensel ruh, geldiği yere dönebilmek için kendi çabası
çek benliğe ulaşma, insan-ı kâmil olma yolculuğudur. ve Allah’ın lütfuyla derece derece yükselerek yeniden
Hakk; âmâ makamının karanlığı içinde dipsiz bir hazi- küllî akıl ya da insan-ı kâmil olur; Allah’a, aslına kavu-
neyken kendi içine döner, özünün ihtişamını seyreder, şur. Bu iniş ve çıkışa, Allah’tan inip Allah’a yükselmeye
bu özü sever ve aşk saçar. Bu kusursuz hazinenin bilin- “devir” denir. İniş Allah’ın işiyken, yükseliş insanın da
mesini ister ve görünür olmak için ışır, ışık olur. Varolu- çabasını gerektirir. Çünkü insan, artık hayvan değildir
şun anlaşılabilir başlangıcı bu yüce nûrun gizemindedir. ama henüz olabileceğini de olmamıştır. Yâni devir, ev-
Bu ışıktan önce, kavranılamaz olan Hakk’ın gizeminden rim tamamlanmamıştır. İnsana kadar evrim, mekanik ve
başka hiçbir şey yoktu. Tıpkı beyazdan başka hiçbir doğaldır; kendi kendine oluşur. Ancak insanla birlikte,
rengin olmadığı karda insanın bir süre sonra kör olma- bilinç doğar. Bilinç bireyselliği yaratır. Bilinçten önce
sı gibi eğer karanlık/gölge yoksa ışık da görülemez ve bireysellik yoktu, yâni yalnızca türler vardı. Bilinçle bir-
anlaşılamaz. İşte Allah da anlaşılabilmek ve görülebil- likte bireyselliğinin -yâni kendinin- farkına varan insan;
mek için tıpkı cama ayna niteliğini kazandıran sır gibi, kendini ayrı bir bütün olarak görmeye başlar ki bu da bir
kendi nûruyla karanlığa aynaymış gibi yansıtma özelliği bakıma yalnız olmak demektir. Yâni artık insan gelişme
kazandırır. Ancak bir nûr olan Allah; ayna ve aynanın ya da gelişmeme, daha yüksek bir bilinç düzeyine doğru
üstüne düşen görüntü, gerçekte bir ve ayna olan tek evrim geçirme ya da gerileme özgürlüğü ve seçimine sa-
nûrdur. İşte Hakk’ın bilinmesini istediği gizli hazinesi, hiptir. Kısacası, bilinçli evrim insanla başlamıştır. Ancak
isim ve sıfatları -yâni evren-, Allah’ın nûruyla aydınlanıp bu evrim, insan onu başlatmayı seçtiği zaman gerçekle-
bir ayna niteliği kazanan karanlıkta görünür hale gelir. şir. Bir ağacın ağaç olabilmesinin bütün sırrı tohumunda
Bu karanlık; tasavvufta küll-i nefs, levh-i mahfuz, âyân-ı gizlidir. Bu tohumun, ağaç olmayla ilgili tüm bilgiyi ta-
sâbite gibi adlar alır. Bu ilk meydana çıkış, yâni varlığın şıması gibi toprağa benzeyen bedenimiz için de Allah’ın
ilk iniş mertebesinde henüz bir farklılaşma yoktur. Bir kalbimize sakladığı o küçücük tohum da insan-ı kâmil
çeşit ilksel okyanus ya da kozmik su gibi de düşünüle- olma bilgisini taşır. Ancak nasıl bir çiçek tohumu henüz
bilecek olan bu ayna, bir döl yatağı gibidir. İçinde gizli bir çiçek değilse ve çiçek olabilmesi için tohumun top-
hazinenin bütün içeriği tezâhür etmeye hazır, tohum rağa ekilip su verilmesi gerekiyorsa içimizdeki o ilâhî to-
enerjiler halinde bulunur. Sonradan olacak hiçbir şey humun gelişebilmesi için de bedenin ve sosyal kişiliğin
yoktur. Özetleyecek olursak, gerçek vücut tektir ve o da ihtiyaç duyduğundan tamâmen farklı bir gıdaya ihtiyacı
Hakk’tır. Yansıması da küll-i nefs’tir. Bu yansıma ve yan- vardır. İşte insanın özgürlüğü, burada devreye girmek-
56 2021/1