Page 28 - Türk Yurdu 387. sayı Kasım 2019(web için-kapaklı)
P. 28
DOSYA
CENGİZ DAĞCI’NIN ROMANLARINDA
SAVAŞ ORTAMINDA İNSAN İLİŞKİLERİ
ALEV SINAR UĞURLU *
Cengiz Dağcı, eserlerinde hem ata topraklarından Gece saat sekizde başlayan sokağa çıkma yasağı
koparılan Kırım Türklerinin sesini duyurur hem de II. sadece “fahişeler” için geçerli değildir; Almanlar
Dünya Savaşı’nda iki ayrı üniforma içinde savaşmaya onlara “fahişe vesikası” vererek on bire kadar dışarıda
zorlanan kurbanlardan biri olarak o “korkunç yılları” kalabilme imkânı tanımışlardır. Namuslu kadınlar
anlatır. II. Dünya Savaşı’nı işlediği eserlerin malzemesi da bu imkândan yararlanabilmek için birer “fahişe
gerçek yaşamdan alınmıştır. Hatıralarda Cengiz vesikası” peşindedirler. Örnek olarak Ölüm ve Korku
Dağcı adlı anı kitabı ile romanları karşılaştırıldığında Günleri’nde üç çocuk annesi profesör eşi Natalya
yaşananlar ve anlatılanlar arasındaki ortak noktalar çalıştığı pastaneden ancak dokuzda çıkabildiği için
hemen fark edilmektedir. Cengiz Dağcı, Türkiye’de böyle bir vesika almak için uğraşmış, sonunda “fahişe
yayımlanan ilk romanı Korkunç Yıllar’ı Varlık Yayınları vesikası” temin edebilmiştir. Normal zamanlarda
sahibi Yaşar Nabi Nayır’a gönderirken kullandığı kadını -hele bir de anne ve eş vasfı taşıyorsa-
“Elhamdülillah Türküm, Müslümanım ve bu notlarımda aşağılayan “fahişe vesikası”nın savaş günlerinde
yazdığımın hepsinin de hakikat olduğuna yemin anlam değiştirdiği, çalışan namuslu kadın için ar
ederim” (Dağcı, 1956: 5) cümlesiyle de anlattıklarının vesilesi değil kurtarıcı olduğu görülmektedir.
yaşanılanlardan beslendiğini samimiyetle dile Varşova sokaklarında ölüm hem gündüz hem
getirmiştir.
gece kol gezer. Ölüm ve Korku Günleri’nin en çarpıcı,
Bu yazıda Cengiz Dağcı’nın II. Dünya Savaşı’nı hafızalardan silinmesi neredeyse imkânsız olan
işlediği romanlarından hareketle adına savaş denilen sahnesi, başkahramanın gece saat sekizden sonra
felâket içindeki insan ilişkileri üzerinde durulacaktır. karşısına çıkan bir Yahudi ile yaptığı konuşmadır.
Olağanüstü şartlar içinde insan ilişkilerinin farklı Teresa, sokağa çıkma yasağının başladığı saatlerde
boyutlar taşıması, gücü ele geçirenin acizlere dilediği telaşla evine dönmeye çalışırken lağım kanalının
gibi muamele etmesi ve değişen güç dengesiyle açıldığını ve burada gizlenen perişan kılıklı, cılız
millî varlığın tehlikeye girmesi karşısında güçsüzün Yahudilerin kaçmaya çalıştıklarını görür. İçlerinden
mücadelesi Dağcı’nın romanlarında yer alan biri kaçmayı başaramaz. Almanlara yakalanması
durumlardır ve bu insanî durumların adına savaş an meselesidir. Çaresiz adamın son kurtuluş ümidi
denilen silahlı mücadelede etrafa ölüm saçılırken yanından geçen Teresa’dır. Adam, Teresa’ya yalvarır.
daha da keskinleştiği görülmektedir. Polonya halkının Yahudilere bakışı olumsuzdur;
Yahudileri başlarına gelen felâketin sorumlusu olarak
I. İşgal Altındaki Topraklarda İnsan İlişkileri
görmekte ve onlara karşı nefret duymaktadırlar.
A) Polonya Teresa’nın bu Yahudi ile karşılaşmadan önce hayatta
olanlar için “Pis Yahudiler… Sıçanlar…” (Dağcı, 1991:
Cengiz Dağcı Alman işgali altındaki Polonya’da
savaş sonuna doğru yaşananları Varşova’yı merkez 15) diye düşünmesi, öldürülenler için “Yahudi
paçavraları” (Dağcı, 1991: 11) ifadesini kullanması
alarak Ölüm ve Korku Günleri ve Biz Beraber Geçtik halkın genelindeki nefreti onun da paylaştığını
Bu Yolu adlı romanlarında anlatır.
göstermektedir. Kendisine yalvaran gözlerle bakan
Varşova sokaklarına ses ve koku hâkimdir. Yahudi Aron Goldstein adlı Yahudi ile aralarında geçen
cesetlerinin kül ve yanık kokuları ile Ghettodan gelen konuşma ölüm kadar soğuk ama en duygusuz insanı
tüfek, bomba ve inleyen insan sesleri birbirine karışır. sarsacak derecede etkilidir:
26
SAYI 387 • KASIM 2019