Page 33 - Türk Yurdu 387. sayı Kasım 2019(web için-kapaklı)
P. 33

resizliğini bu kampta yoğun olarak yaşarlar. Sadık’ın  kafileye katılmanın mücadelesini verirler. Oysa bu
           postalları sağlam ve yenidir. Bu postalları gözlerine  nakil,  Uman  yolunda  mümkün  olduğu  kadar  esirin
           kestiren Romanyalılara karşı koyabilmiştir. Ancak silah-  telef olması içindir. Esir kafilesi durmadan dinlenme-
           lı Alman subayına direnmesi mümkün olmaz. Sadık o  den hızlı bir tempoyla  yürümek mecburiyetindedir.
           gün hayatta kalmak için mücadele etmeye mecbur ol-  Kafilenin gerisinde kalan, yere çöküp elindeki ekmeği
           duğunu anlar. İzmail de şahit olduğu ve maruz kaldığı  yemeğe çalışan esirler hemen öldürülürler. Bazen de
           insanlık dışı davranışlar karşısında Alman askerlerinin  Almanlar kahkaha atarak yaylım ateşi açarlar. Katlia-
           “Tanrı tarafından yaratılmış insan olduklarından” kuşku  mın bir başka yolu, bostanlara dalan birkaç esire ses
           duyduğunu ifade eder (Dağcı, 1996: 163). Her iki kah-  çıkarmayıp bundan cesaretlenerek onları takip eden-
           raman cesetler için çukur kazan esirler arasındadırlar.  ler olunca hepsini kurşunlamaktır. Esirler geceleyin
           Cepheye dönüp savaşmak, silaha silahla mukabele et-  kamyon farlarının ışığı ile gök gürültüleri ve yıldırım-
           mek esir kampındaki silahlı güçlerle ve ölmemek için  larla karışık müthiş bir yağmur altında, çamur içinde
           etrafındaki herkesi kolaylıkla ölüme gönderebilecek,  uyurlar. Esirlerin perişanlığını gören Ukraynalı kadınlar
           insanî duyguların hepsinden sıyrılmış diğer esirlerle  en azından ekmek vermek istediklerinde Almanlar
           mücadele etmekten herhâlde çok daha kolay ve adil-  tarafından öldürülürler. Bu korkunç esir sevkiyatının
           dir. Sadık ve İzmail’in içinde bulunduğu koşullar, sa-  asıl amacı mümkün olduğu kadar çok esirin telef ol-
           vaşta esir düşmenin dayanılmaz acısını gözler önüne  masıdır. Sonunda geriye kalan az sayıdaki esir Uman
           serer.                                         kampına ulaşır. “Aksi suratlı Alman askerleri” tüfekleri-
                                                          nin dipçikleriyle vurarak ayakta kalanları “sağlamlar”,
              Sadık’ın iki gün sonra sevk edildiği toplama kam-
           pında şartlar çok daha ağırdır. Etrafı dikenli tellerle   yere düşenleri ise “zayıflar” grubuna ayırır. Henüz 23
           çevrili kırmızı kerpiç yapıların ortasındaki meydanda   yaşında olan Sadık, zayıfların arasındadır. Penceresiz,
           adeta mahşer kalabalığı vardır. Esirler gömlek ya da   küf kokulu bir barakada bulur kendisini. Bu esir kam-
           pantolonlardaki bitleri ezmekle ya da avuçlayıp yere   pında da soğuk, açlık, pislik, bit, hastalık, aşağılanma
           atmakla meşguldürler. Bazı  esirler yerde  hareketsiz   ve işkence vardır. Yahudiler burada da yaşanan felâke-
                                                          tin sorumlusu olarak görülür ve linç edilirler. Almanlar-
           yatmaktadır, onların ölü oldukları ancak kokmaya baş-
           layınca anlaşılır. Kaskatı cesetleri odun misali bir duva-  la anlaşan bazı Yahudi esirler hayatta kalabilmek için
           rın yanına yığarlar.                           ya kendi  dindaşlarını ya  da sünnetli gördükleri tüm
                                                          esirleri ihbar ederler. Sünnetli olduğu fark edilen esir,
              Kampta açlıktan, susuzluktan, hastalıktan her gün   Yahudi sanılarak öldürülür. Ölülerin kıyafetleri diriler
           “yüzden fazla” esir ölmektedir. Bir hafta boyunca hiç-  tarafından paylaşılır. Hatta can çekişen bir esir varsa
           bir şey yemeyen Sadık açlığın hissettirdiklerini şu cüm-  gözünün içine baka baka can vermesini bekleyenler
           lelerle anlatır:                               veya başucunda kıyafeti için boğuşanlar vardır. Şartla-
              “Açlık bütün vücuduma, iliklerime siniyor, beynime  rın ağırlığı ve hayatta kalabilme mücadelesi esirlerdeki
           kadar yükseliyor. Gözlerimin önüne ekmek, bir dilim  insanî duyguları ortadan kaldırmıştır.
           köy ekmeği geliyor ve saatlerce gitmiyor. Bazen avuç-  Cengiz Dağcı, silahsız esirlerin öldürülme sahne-
           larımın içinde ekmek görür gibi oluyor, ellerimi ağzıma   lerine sıklıkla yer verir. Bu sahnelerde zaman zaman
           götürüp ısırmak istiyorum.” (Dağcı, 1956: 113)   roller değişir. Esir alan taraf bazen Almanlar, bazen
              Alman askerleri açlıktan ölmek üzere olan esirlerle  Ruslar; esir konumunda olanlar da oların hasımlarıdır.
           alay etmekten geri durmazlar. Yemek verileceği duyu-  Korkunç Yıllar’da Rus askerleri, esir aldıkları Polonya-
           rulur ama iki gün boyunca müzik -caz, fokstrot, tan-  lıları vahşice bir haz ile öldürmeye götürürler. Oysa
           go- dinletilir. Üçüncü gün ise her esire elli gram “taşlı,  bu esirler yargılanmamış ve ölümle cezalandırılacak
           samanlı, kerpiç gibi” ekmek ve çorba namına yarım  bir suç işledikleri “henüz” tespit edilmemiştir. Ama
           litre “yeşil bir su” verilir. Esirler kendi aralarında takas  düşmanı ele geçirmenin vehmettiği kuvvet, esirlerin
           usulü ile alışveriş yaparlar. Yarım sigara, tarak, tıraş bı-  suçlarının olup olmadığı gerçeğini önemsiz kılmıştır.
           çağı, kuşak, yüzük takas için kullanılan eşyalardandır.  “Muzaffer” Rus askerlerinin dudaklarından dökülen
           En çok aranılan, boş konserve kutusudur. Herkes ken-  “Az mı geberttik bunlardan?.. Kabahat mi soruyorsu-
           di acısıyla meşguldür. Birbirleriyle  konuşmazlar bile.  nuz…” (Dağcı, 1956: 53) cümleleri orantısız kuvvetin
           Akşam olunca uyuyacak yer bulmak başlı başına bir  adaleti ortadan kaldırmasını çarpıcı şekilde yansıtır.
           meseledir. Odalar, kapı ağzına kadar doludur. Kapalı  Yurdunu Kaybeden Adam’da Almanların işlediği bir
           mekâna girebilmek için esirler birbirleriyle boğuşur.  cinayet Türkistan lejyonu subaylarından Akın’ın şahit-
           Tuvalet çukurlarının çevresinde dahi yatacak yer bul-  liğinde anlatılır:
           mak zordur.                                       “Biz ölüleri çukura atıyorduk… Ötede Almanlar,
              Almanlar sağlamlar arasından seçtikleri esirleri Ki-  işlerini  bitirmiş  sigara  içiyorlardı.  Binanın  gerisine,  sü-
           rovograd’dan  Uman’a naklederler. Esirler bu haberi  rükleye sürükleye bir insan getirildi. Zayıf, ufak tefek
           duyduklarında köylerde çalıştırılacaklarını zannedip  biri. O da öldürüleceklerdenmiş. O da öldürülmeliy-

                                                                                                 31
   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38