Page 30 - Türk Yurdu 387. sayı Kasım 2019(web için-kapaklı)
P. 30
Yahudilerin piyasaya sürdükleri sahte dolarlardır. gelmez. Rusya’dan beklenilen yardımın gelmeyişinin
Borsadaki kazançlarını sahte para olarak alan halkta yarattığı infial bir Polonyalının feryatlarında
Almanlar bunun acısını ölüme yol açan saldırıyla dile gelir: “Neden! Neden! Neden! Bu savaşta dost
çıkarmışlardır. Şahsi menfaatin savaş durumunda değil miyiz?” “Senin Slav kardeşlerin Almanların son
dahi ön planda tutulabilmesi son derece çarpıcıdır. insanımıza kadar öldürmelerini bekliyorlar.” (Dağcı,
Onlar para yerine verdikleri silahların kendilerine 1996: 315)
yöneleceğini, Almanya’nın millî menfaatine zarar B) Ukrayna ve Kırım
vereceğini düşünmezler bile. Savaşın ölümle aynı
anlamı taşıdığını akıllarına getirmeden bu ölüm Rus hakimiyeti altında olup 1941 itibarıyle
ortamında yaşam sonsuzmuşçasına para kazanma Almanlar tarafından işgal edilen Ukrayna ve Kırım’da
hırsına kapılmışlardır. yaşanılanlar da Cengiz Dağcı’nın belgesel niteliği
taşıyan romanlarında işlenir.
Ölüm ve Korku Günleri’nin dikkat çekici bir sahnesi
de Teresa’nın annesinin cenazesi sırasında karşımıza Korkunç Yıllar’ın kahramanı Sadık 1940 yılında
çıkar. Alman askerleri tabutun içinde ölüden başka bir Odesa Orta kumandan mektebinden teğmen
şey olmadığına kanaat getirince mezarlığa giriş izni rütbesiyle mezun olur. 57. tümenin 94. taburu 2.
verir ve hep birlikte tabutu selamlarlar. Yazar bu tavrı bölük kumandanlığına tayin edilir. Kırım Türkü Sadık,
“ölçülü ve sert” “Alman hassasiyeti” olarak niteler. ailesini ve tüm hemşerilerini baskı altında titreten
Gözlerini kırpmadan insan öldüren bu askerler bir Rusların bir subayıdır. Sırtında düşman üniforması ile
Hıristiyan’ın cenazesi karşısında kendilerinin de insan onlar için savaşmak zorundadır.
ve onunla aynı dinin mensubu olduklarını fark etmiş Avrupa’da tüm dehşetiyle süren savaş 1941
olmalıdırlar. Romanda “Alman hassasiyeti”ni yansıtan yılında Kırım’ı da etkilemeye başlar. Akmescit Rus
bir sahne daha vardır. Polonya Yer Altı Teşkilatı askerleriyle dolmuştur. Tatarlardan askere alınanlar
için çalışan Teresa’nın görevi propaganda evrakını ise Akmescit dışında istihdam edilmektedir. Asker
belirtilen yerlere teslim etmektir. Teresa, bu evrakları kalabalığını gören halk savaşa katılmanın kaçınılmaz
her zaman koltuğunun atında taşıdığı nota defterinin olduğunu fark eder. Ruslaştırma politikası izleyen
içinde gizler. Almanlar tarafından öldürülen nişanlısı Komünist rejim bu sırada baskıyı arttırmıştır. Türkçe
Mihal’in cebinden Teresa’nın resminin çıkması gazete isimlerinin Rusçaya dönüştürülmesi, Kril
üzerine Teresa yakalanır; sorgulanır. Üstelik o sırada alfabesini kullanma mecburiyetinin getirilmesi şiddeti
teşkilatın evrakları yanındadır. Ancak Teresa mucize artan baskının somut örnekleridir. Yıllar boyunca
eseri kurtulur. Çünkü müzik defterini karıştıran maruz kalınan sürgünlerden sonra bir de Tatarcanın
Alman subay, ilk sayfalarda Beethoven’ın besteleriyle Rus harfleriyle yazdırılması Sadık’ı alt üst eder. O, bir
karşılaşınca mest olur. Az önceki sert, tavizsiz askerin insan topluluğunu millet seviyesine yükselten değerler
gözleri nemlenir. Melodiyi mırıldanır. Böylelikle içinde dil birliğinin ilk sırayı aldığını idrak etmiş bilinçli
bir Alman besteci, Polonyalı bir genç kızın hayatını bir Türktür. Ama onunla aynı topraklarda yetiştiği
kurtarmış olur. Düşmanın elinde kendi milletinin hâlde farklı düşünenler de vardır. Romanda Sadık’ın
duygu dünyasını yansıtan notaları görmek Alman yakın arkadaşı Süleyman bu grubu temsil eder; Rus
subayının içindeki öfkeyi, düşmanlığı yok ettiği gibi üniformasını gururla taşıyan Süleyman Ruslaştırma
vazifesini yerine getirmesini de engellemiştir.
politikası neticesinde millî kimliğini unutmuştur.
Alman birliklerinin çözülmeye başlaması üzerine Alfabenin değiştirilmesi onu rahatsız etmez. Milleti
Rusya’dan aldıkları cesaretle isyan işareti veren Yer birbirlerine bağlayan kuvvetin “vatan sevgisi ve lisan”
Altı Teşkilatının önderliğinde Varşova halkı 1944 olduğunu Süleyman’a karşı Sadık savur. Süleyman’ın
Ağustosunun başında ayaklanır (Hart, 1998: 616- “Gazeteler Rusça mı çıkıyor, Tatarca mı; onun için
619). Bu ayaklanma Biz Beraber Geçtik Bu Yolu hepsi bir. Dilin önemi yok onun için. O yalnız emir
romanında günü gününe anlatılmıştır. Pencerelere, bilir” (Dağcı, 1956: 39) dediği Üsküt köylüsü Kerim
balkonlara Polonya bayrakları asılır. Herkesin elinde vasıtasıyla Sadık dilin birleştirici gücünü yansıtır.
silah vardır. Barikatlar kurulur. Ancak Almanlar büyük Sadık, Türkçe konuşarak karanlıkta nöbetçi asker
çaba harcar ve direnirler. Alman uçakları isyanın sona Kerim’in yanına yaklaşır. Parolayı söylemediği hâlde
ermemesi hâlinde bombardımana başlayacaklarını Kerim onu vurmamıştır. Ordu disiplini haricinde
belirten kâğıtlar atarlar. Havaya yanık taş, tuğla, hareket etme sebebini soran Süleyman’a verdiği
çul ve et kokusu hâkimdir. Çocuk ağlamaları, kadın cevap bir millete ait kolektif tasavvurun o millete
çığlıkları her yanda işitilir. Şehirde yiyecek ve su mensup fertlerin şuur altlarına nasıl yerleştiğini
sıkıntısı vardır. Varşova ateş içindedir. Ümitle, inançla çarpıcı olarak yansıtmaktadır: “Müslümanca konuştu
savaşan Varşovalıların direnişi başarısız olur. Bütün Süleyman Ağa. Ateş edemezdim ya!” (Dağcı, 1956:
ümitlerini bağladıkları Rusya’dan hiçbir yardım 42) Ağızdan gayr-ı ihtiyarî çıkan bu sözler bir halkı
28
SAYI 387 • KASIM 2019