Page 722 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 722
Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir di¤erinin "atas›" de¤ildir, di¤erinden daha "ilkel" ya da
"geliflmifl" de de¤ildir. Evrimcilerin bu gibi iddialar› bilimsellikten uzakt›r.
Schwabe'nin relaxinler üzerinde yaptığı çalışmalar oldukça ilginç sonuçlar orta-
ya koymuştur:
Yakın akraba olduğu bildirilen türlerin relaxinleri arasındaki yüksek değişkenliğin yanı sıra, do-
muzun ve balinanın relaxinleri bütünüyle aynıdır. Farelerden, Yeni Gine domuzundan, insandan
ve domuzdan alınan moleküller, birbirlerinden yaklaşık %55 uzaktır. Buna rağmen insülin, insa-
nı şempanzeden daha çok domuza yakın kılmaktadır. 248
Schwabe, insülin ve relaxin dışında diğer pek çok protein dizilimlerini karşılaştırdı-
ğında da aynı gerçekle yüz yüze gelmiştir. Relaxin ve insülin türlerinin ortaya koydu-
ğu istisnalar dışında, evrimin öne sürdüğü türden düzenli bir moleküler gelişmeyi
yalanlayan pek çok protein türü olduğunu belirten Schwabe şunları söylemektedir:
Relaxin ve insülin aileleri, moleküler evrimin klasik "tek ağaçtan evrimleşme" yorumu kar-
şısındaki yegane istisnalar değildir. Anormal protein benzerliği örneklerindeki anormallik-
ler, görünürde açıklaması ancak hayal gücüyle sınırlandırılabilecek bir sayıyı kaplamakta-
dır. 249
Schwabe, canlılardaki lizozimlerin, sitokromların ve pek çok hormonun da amino asit dizi-
limlerinin karşılaştırılmasının evrimciler açısından "beklenmedik sonuçlar ve anormallikler" ortaya koy-
duğunu belirtmektedir. Schwabe, tüm bu kanıtlara dayanarak, proteinlerin hepsinin hiçbir evrim geçirme-
den başlangıçtaki yapılarına sahip olduklarını ve moleküller arasında, aynı fosiller arasında olduğu gibi,
hiçbir ara geçiş formu bulunmadığını savunmaktadır.
Michael Denton da moleküler biyoloji alanında elde edilen bulgulara dayanarak şu yorumu yapar:
Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fo-
siller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir... Mo-
leküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin "atası" değildir, diğerinden daha "ilkel" ya da "gelişmiş" de de-
ğildir... Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı... organik evrim düşüncesi hiçbir zaman
kabul görmeyebilirdi. 250
"Hayat A¤ac›" Çöküyor
1990'lı yıllarda, canlıların genetik şifreleri hakkında yapılan araştırmalar, evrim teorisinin bu konuda-
ki çıkmazını daha da büyütmüştür. Bu araştırmalarda, daha önceden sadece protein dizilimleri üzerinde
yapılan karşılaştırmalar yerine, "ribozomal RNA" (rRNA) dizilimleri karşılaştırılmış ve buna dayalı bir
"evrim ağacı" kurulmak istenmiştir. Ama evrimciler sonuçlar karşısında hayal kırıklığına uğramışlardır.
Fransız biyologlar Hervé Philippe ve Patrick Forterre'nin 1999 tarihli bir makalelerinde yazdıklarına
göre, "sekanslar (DNA dizilimleri) elde edildikçe, pek çok protein filogenisinin birbiri ile ve aynı zamanda
rRNA ağacı ile çeliştiği ortaya çıkmıştır." 251
rRNA karşılaştırmalarının yanında, canlıların genlerindeki DNA şifreleri de karşılaştırılmış, ama yine
evrim teorisinin öngördüğü "hayat ağacı" ile çok zıt sonuçlar ortaya çıkmıştır. Moleküler biyologlar James
Lake, Ravi Jain ve Maria Rivera, 1999 yılındaki bir makalelerinde bunu şöyle açıklamaktadırlar:
Bilim adamları farklı organizmaların çeşitli genlerini analiz etmeye başladılar ve bunların birbirleri ile olan iliş-
kilerinin, rRNA analizine göre çıkarılmış olan evrimsel hayat ağacıyla çeliştiğini fark ettiler. 252
Sonuçta, ne proteinler, ne rRNA, ne de genler üzerinde yapılan karşılaştırmalar, evrim teorisinin var-
sayımlarını doğrulamamaktadır. University of Illinois' Üniversitesi'nden ünlü biyolog Carl Woese "filoge-
ni" (evrimsel akrabalık) kavramının moleküler bulgular karşısında anlamını yitirdiğini şöyle kabul eder:
720 Yarat›l›fl Atlas› Cilt 2