Page 749 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 749
Harun Yahya
Evrimcilerin Kula¤›n Kökeni Hakk›ndaki Yan›lg›lar›
Kulaktaki indirgenemez kompleks sistemin kökeni, evrimciler tarafından asla açıklanamayan bir ko-
nudur. Evrimcilerin bu konuda çok nadiren öne sürdükleri "teori"lere baktığımızda, şaşırtıcı derecede
basit ve yüzeysel mantıklarla karşılaşırız. Örneğin Alman biyolog Hoimar Von Ditfurth'un Im Anfang
War Der Wasserstoff adlı kitabını Türkçeye çeviren ve medyadaki yazılarıyla "evrim uzmanı" statüsü edi-
nen Veysel Atayman adlı yazar, kulağın kökeni hakkındaki "bilimsel" teorisini ve sözde delilini şöyle
özetlemektedir:
İşitme organımız kulağımız da, derimiz dediğimiz, endoderm ve egzoderm tabakalarının evrimi sonucunda
oluştu. Hala bas sesleri karnımızın derisinde hissetmemiz bir kanıt! 307
Yani evrimci yazar Atayman, kulağın, vücudumuzun diğer bölgelerindeki standart deri tabakaların-
dan evrimleştiğini düşünmekte, bas sesleri derimizde hissetmemizi de bu düşüncesine kanıt olarak gör-
mektedir.
Önce Atayman'ın "teorisini', sonra da sözde "kanıtını" ele alalım. Kulağın onlarca farklı parçadan
oluşan kompleks yapısını az önce inceledik. Bu yapının "deri tabakalarının evrimi" ile ortaya çıktığını
öne sürmek, tek kelimeyle hayal kurmaktır. Hangi mutasyon-doğal seleksiyon süreci böyle bir evrimi
sağlayacaktır? Önce kulağın hangi parçası oluşacaktır? Bu tesadüf ürünü parça, hiçbir işlevi olmadığı
halde nasıl doğal seleksiyon vasıtasıyla seçilecektir? Rastlantılar, kulağın içindeki hassas mekanik den-
geleri, kulak zarını, örs, çekiç ve üzengi kemiklerini, bunları kontrol eden kasları, iç kulağı, salyongozu,
içindeki sıvıyı, tüycükleri, harekete duyarlı hücreleri, bunların sinir bağlantılarını vs. nasıl oluşturacak-
tır?
Bu soruların hiçbir cevabı yoktur. Gerçekte tüm bu kompleks yapının "rastlantı" olduğunu öne sür-
mek, "insan aklına yönelik bir saldırı"dır. Ancak Michael Denton'ın ifadesiyle, "bir Darwinist, bu düşün-
ceyi en ufak bir şüphe belirtisi bile göstermeden kabul eder!" 308 Evrimciler gerçekte doğal seleksiyon-
mutasyon mekanizmalarının da ötesinde, en kompleks yaratılışa sahip sistemleri tesadüflerle oluşturan
"sihirli değnek"lere inanmaktadırlar.
Atayman'ın bu hayali teorisine verdiği "kanıt" ise daha da ilginçtir. "Bas sesleri derimizde hissetme-
miz kanıt" demektedir. Ses dediğimiz kavram, gerçekte havada yayılan birtakım titreşimlerdir. Titreşim
fiziksel bir etki olduğuna göre, elbette dokunma duyumuz tarafından da algılanabilir. Dolayısıyla yük-
sek ve bas bir sesi fiziksel olarak hissetmemiz, son derece normaldir. Dahası, bu sesler cisimleri de fizik-
sel olarak etkiler. Çok güçlü kolonların kullanıldığı bir odada pencere camlarının kırılması bunun bir ör-
neğidir. İlginç olan, evrimci yazar Atayman'ın bunları "kulağın evrimi"ne bir delil sanmasıdır. Atayman,
"kulak ses titreşimini algılar, derimiz de bu titreşimden etkilenir, demek ki kulak deriden evrimleşmiş-
tir" diye mantık yürütmektedir. Eğer Atayman'ın mantığı ile düşünülürse "kulak ses titreşimini algılar,
pencere camı da bu titreşimden etkilenir, demek ki kulak pencere camından evrimleşmiştir" de denebi-
lir. Aklın sınırlarının bir kez dışına çıktıktan sonra, öne sürülemeyecek "teori" yoktur.
Evrimcilerin kulağın kökeni ile ilgili olarak ortaya attıkları diğer senaryolar da, şaşılacak derecede
tutarsızdır. Evrimciler, insan dahil, bütün memeli canlıların sürüngenlerden evrimleştiği iddiasındadır.
Ancak sürüngenlerin kulak yapıları ile memelilerin kulak yapıları daha önce de belirttiğimiz gibi çok
farklıdır. Bütün memeli canlılar, az önce anlattığımız ve üç kemikten oluşan orta kulak yapısına sahip-
tirler. Oysa bütün sürüngenlerin orta kulaklarında sadece tek bir kemik vardır. Evrimciler bu durum
karşısında, sürüngenlerin çenesinde yer alan dört ayrı kemiğin, tesadüfen yer değiştirip orta kulağa
"göç ettiğini" ve yine tesadüfen tam gereken şekli alıp örs ve üzengi kemiklerine dönüştüğünü iddia
ederler. Aynı senaryoya göre sürüngenlerin orta kulağında var olan tek kemik de şekil değiştirerek çe-
kiç kemiğine dönüşmüş ve orta kulaktaki üç kemik arasındaki son derece hassas denge tesadüfen kuru-
luvermiştir. 309
Hiçbir bilimsel bulguya, örneğin fosil kaydına dayanmayan bu hayali iddia, kendi içinde de son de-
rece çelişkilidir. Buradaki en önemli nokta, böyle hayali bir dönüşümün bir canlıyı sağır bırakacak ol-
masıdır. Elbette çene kemikleri, yavaş yavaş orta kulağının içine girmeye başlayan bir canlı duymaya
Adnan Oktar 747