Page 106 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 106

108                                                                                                                                     ASA-YI MUSA

          dağlar kuvvetinde ve sebatında ve sahralar genişliğinde ve büyük-
          lüğünde görür, "Âmentü Billah" der.

                 İşte bu manayı ifade için Birinci Makam'ın beşinci mertebe-
          sinde:
                                                                    ِ
                                                 ِ
                          ِ ِ
           ۪و۪ ِ لاب ِ جْلا ۪ ۪ عي   مج ۪هدوجو۪ ِ بوجو ۪ ٰ۪ لع َّ۪  َ  ۪ لد  ي   ذَّلا ۪دوجوْلا۪ب ِ جاوْلا ۪۪للّٰاَّ۪لاا۪هٰلا َٓ ِ  ۪ َلا ۪
                                                                      َ
                                                               ُ ه
                                   ُ ُ
                    ُ
                        َ
                                        َ
                َ
                                                            َ
            َ
                                                   ُ ُ
                            ُ ُ
                                                        ُ
                 ِ ِ
                                ِ ِ
                                       ِ
                           ِ
            ۪وِ۪راخدلاْا ۪ ِ ۪ ةقيقح ۪ةَطاحا۪ةمَظع۪ةداه ِ بِ۪اهيَلع۪و ۪ اهيف    ۪ام ۪ ۪ عي   مجب ۪ ِ  ىراحصلا
                َ
                                  َ َ َ َ َ
                      َ
                         َ
                                                           ِ َ
                                                              َ
             َ
                                             َ ْ َ
                                                    َ َ
                               َ
                                                                  ٰ َ َّ
                 ِّ
                                                                   ِ
                   ِ ِ
                                                                       ِ
                          ِ ِ
                                ِ ِ
                                             ِ
            ِ ِ
           ۪ةعساوْلا۪ةينابرلا۪ةيطايتحلاْا ۪ ۪ ِي بدَّتلا ۪و۪ةَظفاحمْلا ۪ ۪ وِ۪روُذبْلاِ۪رنُ۪و۪ةرادلاْا
                                        ْ
                           َّ
                    َّ َّ َّ
                                                               ْ َ َ َ َ
             َ
                                                      َ
                                                           ُ
                                            َ
                                                َ َ ُ
                              َ ْ
                َ
                                                     ِ
                                    ِ
                           ِ ۪ ةدهاشمْلا ِ ب۪ةَلمَكمْلا۪ةمَظتنمْلا۪ةماعْلا
                                            ِ
                                      َّ
                                                      َّ َ
                            َ َ َ ُ
                                             َ َ ْ ُ
                                         ُ
           denilmiş.
                 Sonra, o yolcu dağda ve sahrada fikriyle gezerken, eşcar ve
          nebatat Âleminin kapısı fikrine açıldı. Onu içeriye çağırdılar. "Gel
          dairemizde de gez, yazılarımızı da oku!" dediler. O da girdi, gördü
          ki: Gayet muhteşem ve müzeyyen bir Meclis-i Tehlil ve Tevhid ve
          bir Halka-i Zikir ve Şükür teşkil etmişler. Bütün eşcar ve nebatatın
                                       ِ
                                           َٓ ِ
          enva'ları bil'icma' beraber ۪للّٰاَّ۪لاا۪هٰلا  diyorlar gibi lisan-ı hallerinden
                                            ۪ َلا ۪
                                         َ
                                  ُ ه
          anladı. Çünki bütün meyvedar ağaç ve nebatlar; mizanlı ve fesahatlı
          yapraklarının dilleriyle ve süslü ve cezaletli çiçeklerinin sözleriyle ve
          intizamlı  ve  belâgatlı  meyvelerinin  kelimeleriyle  beraber,  müseb-
          bihane şehadet getirdiklerine ve ۪وهَّ۪لاا ِ  ۪ ۪ هٰلا  َٓ ِ  ۪ َلا ۪  dediklerine delalet ve
                                                َ
                                          َ ُ
          şehadet eden üç büyük küllî Hakikatı gördü:


                 Birincisi: Pek zahir bir surette kasdî bir İn'am ve İkram ve
          ihtiyarî bir İhsan ve İmtinan manası ve Hakikatı her birisinde his-
          sedildiği  gibi;  mecmuunda  ise,  güneşin  zuhurundaki  ziyası  gibi
          görünüyor.

                 İkincisi:  Tesadüfe  havalesi  hiçbir  cihet-i  imkânı  olmayan
          kasdî ve hakîmane bir temyiz ve tefrik, ihtiyarî ve rahîmane bir tezyin
          ve tasvir manası ve Hakikatı, o hadsiz enva' ve efradda gündüz gibi
   101   102   103   104   105   106   107   108   109   110   111