Page 147 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 147

İKİNCİ  HÜCCET-İ İMANİYE                                                                                                              149

           beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekân-
           dan münezzeh olmayan ve nihayetsiz Hikmet ve İlim ve Kudrete Mâlik
           olmayan bize sahib olamaz ve müdahale edemez."
                  Sonra o müddeî gider. "Belki küre-i arzı kandırıp orada bir yer
           bulurum" der. Gider, küre-i arza (Haşiye) yine esbab namına ve tabiat
           lisanıyla der ki: "Böyle serseri gezdiğinden, sahibsiz olduğunu gösteri-
           yorsun. Öyle ise, sen benim olabilirsin." O vakit küre-i arz, Hak Namına
           ve  Hakikat  Diliyle,  gök  gürültüsü  gibi  bir  sadâ  ile  ona  der  ki:
           "Haltetme... Ben, nasıl serseri, sahibsiz olabilirim? Benim elbisemi ve
           elbisemin  içindeki  en  küçük  bir  noktayı,  bir  ipi  intizamsız  bulmuş
           musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz, serseri
           dersin.  Eğer  Hareket-i  Seneviyem  ile  takriben  yirmibeş  bin  senelik
           (Haşiye-1) bir mesafede, bir senede gezdiğim ve Kemal-i Mizan ve Hik-
           metle Vazife-i Hizmetimi gördüğüm o Daire-i Azîmeye hakikî Mâlik
           olabilirsen ve Kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve
           gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve
           Cazibe-i Rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi İcad edip, yerleştirecek
           ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve Kemal-i
           İntizam ve Hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz Hikmet
           ve nihayetsiz Kudret sende varsa, bana Rububiyet dava et, yoksa haydi
           cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki
           haşmetli İntizamat ve dehşetli Harekât ve hikmetli Teshirat gösteriyor
           ki,  bizim  ustamız  öyle  bir  zâttır  ki;  bütün  mevcudat,  zerrelerden
           yıldızlara  ve  güneşlere  kadar  emirber  nefer  hükmünde  Ona  muti'  ve
           müsahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, ko-
           layca güneşi, seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i
           Mutlak'tır."
                  Sonra o müddeî, yerde yer bulamadığı için gider güneşe. Kalbin-
           den der
                  ------------------
                  (Haşiye):  Elhasıl:  Zerre,  o  müddeîyi  küreyvat-ı  hamraya  havale  eder.
           Küreyvat-ı hamra onu hüceyreye, hüceyre dahi beden-i insana, beden-i insan ise
           Nev-i İnsana, Nev-i İnsan onu Zîhayat enva'ından dokunan arzın gömleğine, arzın
           gömleği dahi küre-i arza, küre-i arz onu güneşe, güneş ise bütün yıldızlara havale
           eder.  Herbiri  der:  "Git,  benden  yukarıdakini  zabtedebilirsen  sonra  gel  benim
           zabtıma çalış. Eğer onu mağlub etmezsen, beni ele geçiremezsin."
                  Demek, bütün yıldızlara sözünü geçiremiyen, birtek zerreye Rububiye-
           tini dinletemez.
              (Haşiye-1): Bir dairenin takriben nısf-ı kutru, yüzseksen  milyon kilometre
           olsa; o daire (kendisi) takriben yirmibeş bin senelik mesafe olur.
   142   143   144   145   146   147   148   149   150   151   152