Page 148 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 148

150                                                                                                                                        ASA-YI MUSA

          ki: "Bu çok büyük bir şeydir, belki içinde bir delik bulup, bir yol açarım.
          Yeri de musahhar ederim." Güneşe şirk namına ve şeytanlaşmış felsefe
          lisanıyla,  mecusilerin  dedikleri  gibi  der  ki:  "Sen  bir  sultansın,  kendi
          kendine  mâliksin,  istediğin  gibi  tasarruf  edersin."  Güneş  ise,  Hak
          namına ve Hakikat Lisanıyla ve Hikmet-i İlahiye Diliyle ona der: "Hâşâ
          yüzbin defa hâşâ ve kellâ!.. Ben musahhar bir memurum. Seyyidimin
          misafirhanesinde bir mumdarım. Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına
          dahi  hakikî  Mâlik  olamam.  Çünki  sineğin  vücudunda  öyle  manevî
          cevherler ve göz, kulak gibi antika san'atlar var ki; benim dükkânımda
          yok. Daire-i İktidarımın haricindedir." der, müddeîyi tekdir eder.
                 Sonra  o  müddeî  döner,  firavunlaşmış  felsefe  lisanıyla  der  ki:
          "Madem  kendine  Mâlik  ve  sahib  değilsin,  bir  hizmetkârsın;  esbab
          namına benimsin." der. O vakit güneş, Hak ve Hakikat namına ve Ubu-
          diyet Lisanıyla der ki: "Ben öyle birinin olabilirim ki; bütün emsalim
          olan ulvî yıldızları İcad eden ve Semavatında Kemal-i Hikmetle yerleşti-
          ren ve Kemal-i Haşmetle döndüren ve Kemal-i Zînetle süslendiren bir
          Zât olabilir."
                 Sonra o müddeî, Kalbinden der ki: "Yıldızlar çok kalabalıktırlar.
          Hem dağınık, karmakarışık görünüyorlar. Belki onların içinde, müekkil-
          lerim namına birşey kazanırım." der. Onların içine girer. Onlara esbab
          namına, şerikleri hesabına ve tuğyan etmiş felsefe lisanıyla, nücumpe-
          rest olan sabiiyyunların dedikleri gibi der ki: "Sizler, pekçok dağınık
          olduğunuzdan, ayrı ayrı Hâkimlerin taht-ı hükmünde bulunu-yorsunuz."
          O vakit yıldızlar namına bir yıldız der ki: "Ne kadar sersem, akılsız ve
          ahmak ve gözsüzsün ki; bizim yüzümüzdeki Sikke-i Vahdeti ve Turra-i
          Ehadiyeti görmüyorsun, anlamıyorsun. Ve bizim Nizamat-ı Âliyemizi
          ve  Kavanin-i  Ubudiyetimizi  bilmiyorsun.  Bizi  intizamsız  zan-
          nediyorsun. Bizler öyle bir Zâtın san'atıyız ve hizmetkârlarıyız ki, bizim
          denizimiz olan Semavatı ve şeceremiz olan Kâinatı ve mesiregâhımız
          olan nihayetsiz Feza-yı Âlemi Kabza-i Tasarrufunda tutan bir Vâhid-i
          Ehad'dir. Bizler donanma elektrik lâmbaları gibi, Onun Kemal-i Rubu-
          biyetini gösteren Nurani Şahidleriz ve Saltanat-ı Rububiyetini ilân eden
          ışıklı bürhanlarız. Herbir taifemiz Onun Daire-i Saltanatında ulvî, süflî,
          dünyevî, berzahî, uhrevî menzillerde Haşmet-i Saltanatını gösteren ve
          ziya veren nurani hizmetkârlarız.
              Evet herbirimiz Kudret-i Vâhid-i Ehad'in birer Mu'cizesi ve Şe-
          cere-i
   143   144   145   146   147   148   149   150   151   152   153