Page 149 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 149
İKİNCİ HÜCCET-İ İMANİYE 151
Hilkatin birer muntazam meyvesi ve Vahdaniyetin birer münevver Bür-
hanı ve Melaikelerin birer menzili, birer tayyaresi, birer mescidi ve Av-
alim-i Ulviyenin birer lâmbası, birer güneşi ve Saltanat-ı Rububiyetin
birer şahidi ve Feza-yı Âlemin birer zîneti, birer kasrı, birer çiçeği ve
Sema denizinin birer nurani balığı ve gökyüzünün birer güzel gözü
(Haşiye) olduğumuz gibi, heyet-i mecmuamızda sükûnet içinde bir
sükût ve Hikmet içinde bir hareket ve Haşmet içinde bir zînet ve İntizam
içinde bir Hüsn-ü Hilkat ve mevzuniyet içinde bir Kemal-i San'at
bulunduğundan Sâni'-i Zülcelalimizi, nihayetsiz diller ile Vahdetini,
Ehadiyetini, Samediyetini ve Evsaf-ı Cemal ve Celal ve Kemalini bütün
Kâinata ilân ettiğimiz halde, bizim gibi nihayet derecede safi, temiz,
muti', müsahhar hizmetkârları, karmakarışıklık ve intizamsızlık ve va-
zifesizlik hattâ sahibsizlik ile ittiham ettiğinden tokata müstehaksın."
der. O müddeînin yüzüne Recm-i Şeytan gibi, bir yıldız öyle bir tokat
vurur ki, yıldızlardan tâ cehennemin dibine onu atar. Ve beraberinde
olan tabiatı (Haşiye1) evham derelerine ve tesadüfü adem kuyusuna ve
şerikleri, imtina' ve muhaliyet zulümatına ve Din aleyhindeki felsefeyi,
esfel-i safilînin dibine atar. Bütün yıldızlarla beraber o yıldız
ِ
ِ
اتدسفَل ۪ ۪ للّٰاَّ۪لاا۪ةهلٰا ۪ َٓ امِهيف ۪ناَك۪وَل Ferman-ı Kudsîsini okuyorlar. Ve
ُ ه
َ َ َ
َ
َ
َ
ْ
َ
"Sinek kanadından tut, tâ Semavat kandillerine kadar, bir sinek kanadı
kadar şerike yer yoktur ki, parmak karıştırsın" diye ilân ederler.
ِ
۪ مي كحْلا۪مي لعْلا ۪ ۪ تنَا۪كن ِ ۪ ۪ ا ۪ َٓ انتمَّلع ۪امَّ۪لاا ِ ۪ ۪ َٓ انَل ۪مْلعَ۪لا۪كناحبس
َ ْ َ َّ
َ َ
َ
َ
َ َ ْ
ُ
َ َ
ُ
َ َ َ ْ ُ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ ٍ
۪ ِ لَّلاد۪و۪كتا ۪ قوُلخم۪ةثَْك ۪ فِ ۪ ۪كتدحوِ۪جارس۪دمحم۪اندِيس۪ َ لع۪ملس۪وِ۪لص۪مه ۪ هللَا
َ ْ ِّ
َ َ َ
ٰ ْ َ َ ْ
َ َ ِّ
َّ َ ُ َ
َّ ُ
َ
َ َ ْ َ
َ
ِّ َ
َٓ ِ
ِ ِ
۪ ي عمجَا ۪ َٓ ْ َ َ ۪ ۪ و ۪ ۪ هلٰا ۪ ٰ۪ لع۪و۪كتا ۪ نئ ِ ِ ۪ َٓ اَكِ۪رهشم ۪ فِ ۪ ۪كتينادحو
۪ هِبحص
َ َ َ
َ
ٰ
َ َّ َ ْ َ
َ ْ
َ ْ َ
------------------
(Haşiye): Cenab-ı Hakk'ın acaib-i masnuatına bakıp, temaşa edip ve etti-
ren işaretleriz. Yani: Semavat, hadsiz gözlerle zemindeki Acaib-i San'at-ı İlahi-
yeyi temaşa eder gibi görünüyor. Semanın Melaikeleri gibi, yıldızlar dahi Mahşer-
i Acaib ve garaib olan arza bakıyorlar ve Zîşuurları dikkatle baktırıyorlar, demektir.
(Haşiye1): Fakat sukuttan sonra tabiat tövbe etti. Hakikî vazifesi, tesir ve
fiil olmadığını, belki kabul ve infial olduğunu anladı. Ve kendisi Kader-i İlahînin
bir nevi defteri -fakat tebeddül ve tegayyüre kabil bir defteri- ve Kudret-i Rab-
baniyenin bir nevi proğramı ve Kadîr-i Zülcelal'in bir nevi fıtrî Şeriatı ve bir nevi
Mecmua-i Kavanini olduğunu bildi. Kemal-i Acz ve inkıyad ile Vazife-i
Ubudiyetini takındı. Ve Fıtrat-ı İlahiye ve San'at-ı Rabbaniye ismini aldı...