Page 60 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 60

62                                                                                                                                          ASA-YI MUSA


          İlahiyenin gayet yüksek ihatalı Beyanatının makamından aldığı Vüs'at
          ve Ulviyet ve İhata cihetiyle o Hitab, öyle bir yüksek İ'cazı ve şümulü
          gösterir ki; Ders-i Kur'anın muhatablarından en kesretli taife olan ta-
          baka-i avamın basit fehimlerini okşayan zahirî ve basit mertebesi dahi
          en ulvî tabakayı da tam hissedar eder. Güya kıssadan yalnız bir hisse ve
          bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret değil, belki bir küllî düsturun efradı
          olarak her asra ve her tabakaya hitab ederek taze nâzil oluyor ve bilhassa

                           ِ
                                      ِ


          çok tekrar ile ۪يملاَّظلَا    ۪يملاَّظلَا  deyip tehdidleri ve zulümlerinin
                                   َ
                       َ
          cezası olan musibet-i semaviye ve arziyeyi  şiddetle  Beyanı, bu asrın
          emsalsiz zulümlerine Kavm-i âd ve semud ve firavun'un başlarına gelen
          azablarla  baktırıyor  ve  mazlum  Ehl-i  İmana  İbrahim  ve  Musa
          (Aleyhimesselâm)lar gibi Enbiyanın Necatlarıyla teselli veriyor.

                 Evet nazar-ı gaflet ve dalalette, vahşetli ve dehşetli bir ademistan
          ve elîm ve mahvolmuş bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve öl-
          müş karnlar ve asırlar; canlı birer sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu,
          hayatdar  bir  acib  Âlem  ve  mevcud  ve  bizimle  münasebetdar  bir
          Memleket-i Rabbaniye suretinde sinema perdeleri gibi, kâh bizi o zam-
          anlara, kâh o zamanları yanımıza getirerek her asra ve her tabakaya gös-
          terip yüksek bir İ'caz ile Dersini veren Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan aynı
          İ'caz ile, nazar-ı dalalette camid, perişan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh ve
          firak ve zevalde yuvarlanan bu Kâinatı bir Kitab-ı Samedanî, bir Şehr-i
          Rahmanî, bir Meşher-i Sun'-i Rabbanî olarak o camidatı canlandırıp bi-
          rer  vazifedar  suretinde  birbiriyle  konuşturup  ve  birbirinin  imdadına
          koşturup nev'-i beşere ve cinn ve Meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli Hik-
          met Dersleri veren bu Kur'an-ı Azîmüşşan'ın elbette her Harfinde on ve
          yüz  ve  bazan  bin  ve  binler  Sevab  bulunması  ve  bütün  cinn  ve  ins
          toplansa Onun mislini getirememesi ve bütün benî-âdemle ve Kâinatla
          tam yerinde konuşması ve her zaman milyonlar Hâfızların Kalblerinde
          zevk ile yazılması ve çok tekrarla ve kesretli tekraratıyla usandırmaması
          ve çok iltibas yerleri ve Cümleleri ile beraber çocukların nazik ve basit
          kafalarında mükemmel yerleşmesi ve hastaların ve az sözden müteessir
          olan ve sekeratta olanların kulağında Mâ-i Zemzem misillü hoş gelmesi
          gibi Kudsî imtiyazları kazanır ve iki cihanın saadetlerini kendi Şakirdle-
          rine kazandırır. Ve Tercümanın Ümmiyet mertebesini tam riayet etmek
   55   56   57   58   59   60   61   62   63   64   65