Page 207 - Risale-i Nur - Mesnevi-i Nuriye
P. 207

210                                                                                              MESNEVÎ-Î NURİYE

                  İ'lem  Eyyühel-Aziz!  İnsanın  fıtraten  mâlik  olduğu  câmiiyetin
           acaibindendir ki: Sâni'-i Hâkim şu küçük cisimde gayr-ı mahdud Enva'-
           ı Rahmeti tartmak için gayr-ı ma'dud mizanlar vaz'etmiştir. Ve Esma-i
           Hüsnanın  gayr-ı  mütenahî  Mahfî  Definelerini  fehmetmek  için  gayr-ı
           mahsur  cihazat  ve  âlât  yaratmıştır.  Meselâ:  Mesmuat,  Mubsırat,
           Me'kulât  Âlemlerini  ihata  eden  insandaki  duygular,  Sâni'in  Sıfat-ı
           Mutlakasını ve geniş Şuunatını fehmetmek içindir.
                  Ve  keza  hardaleden  daha  küçük  kuvve-i  hâfızasında  öyle  bir
           Latife-i  Müdrike  bırakılmıştır  ki  o  hardalenin  tazammun  ettiği  geniş
           Âlemde  o  Latife  daimî  seyr  ve  cevelan  etmekte  ise  de  sahiline  vâsıl
           olamaz. Maahaza, bazan bu büyük Âlem o Latifeye o kadar darlaşır ki,
           Âlem  o  Latifenin  karnında  bir  zerre  gibi  olur.  Ve  o  Latifeyi,  bütün
           seyahat meydanlarıyla, mütalaa ettiği kitablarıyla o hardale dahi yutar,
           yerinde oturur, karnı da ağrımaz. İşte, insanın mütefavit mertebeleri bu
           sırdan anlaşılır.

                  Evet  bazı  insanlar  zerrede  boğulurlar.  Bazısında  da  dünya
           boğulur. Bazılar da, kendilerine verilen anahtarlardan birisiyle kesretin
           en  geniş  bir  Âlemini  açar  fakat  içinde  boğulur.  Sahil-i  Vahdet  ve
           Tevhide  zorla  vâsıl  olur.  Demek,  insanın  Seyr-i  Ruhanîsinde  çok
           tabakalar  vardır.  Bir  tabakada,  insanlara  Huzur  u  Tevhid  pek
           sühuletle  nasib  ve  müyesser  olur.  Bir  tabakasına  da,  gaflet  ve
           evham öyle istilâ eder ki, kesret içinde garkolmakla tam manasıyla
           Tevhidi  unutmuş  olur.  Sukutu  Suud,  tedenniyi  Terakki,  cehl-i
           mürekkebi Yakîn, uykunun son perdesini İntibah zan ve tevehhüm
           eden bir kısım medenîler ikinci tabakadaki insanlardandır. Onlar,
           Hakaik-i İmaniyeyi derketmekte bedevilerin bedevileridir.
                  İ'lem Eyyühel-Aziz! İsm-i Celal, alelekser nevilerde, külliyatta
           Tecelli eder. İsm-i Cemal ise mevcudatın cüz'iyatına Tecelli eder. Bu
           itibarla  nevilerdeki  Cûd-u  Mutlak,  Celalin  Tecellisidir.  Cüz'iyatın
           nakışları, eşhasın güzellikleri Cemalin Tecelliyatındandır.

                  Ve  keza  Celal,  Vâhidiyetin  Tecellisinden,  Cemal  dahi
           Ehadiyetin Tecellisinden zahir olur. Bazan da Cemal, Celalden Tecelli
           eder.  Evet  Cemalin  gözünde  Celal  ne  kadar  Cemildir,  Celalin
           gözünde dahi Cemal o kadar Celildir.
                  İ'lem Eyyühel-Aziz! Basar masnuatı görüp de, Basiret Sânii
           görmezse  çok  garib  ve  pek  çirkin  düşer.  Çünki  o  halde  Sâniin
           manen,
   202   203   204   205   206   207   208   209   210   211   212