Page 225 - Risale-i Nur - Mesnevi-i Nuriye
P. 225

228                                                                                              MESNEVÎ-Î NURİYE


                  İstidrac ise, gaflet  içinde iken eşya-yı  gaybiyenin inkişafından
           ve garib fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat bu istidrac sahibi, nefsine
           istinad ve iktidarına isnad etmekle enaniyeti, gururu öyle fazlalaşır ki
                              ِ
             ِ
             ٍمْلع لٰع    ى    هتيت ي     وُا    ٓامنا okumaya başlar. Lâkin o inkişaf, Tasfiye-i Nefs ve
                           َ َّ
                   ُ ُ
                 َ
           Tenevvür-ü  Kalb  neticesi  olduğu  takdirde,  ehl-i  istidrac  ile  Ehl-i
           Keramet arasında Tabaka-i Ulâda fark yoktur. Tam manasıyla fenaya
           mazhar olanlar ise, onlara da Allah'ın izniyle  eşya-yı  gaybiye inkişaf
           eder.  Ve  onlar  da,  o  eşyayı  Fena  Fillah  olan  havaslarıyla  görürler.
           Bunun  istidracdan  farkı  pek  zahirdir.  Zira  zahire  çıkan  bâtınlarının
           Nuraniyeti, müraîlerin zulümatıyla iltibas olmaz.

                                           * * *
                                                         ِ
                                                      ِ
                                              ِ
                                ي ِ
                                    ِ
                                        ِ
                                               ٍ
                                 هدمحب  حبيُ َّلاا ء َ شَ نم ناو
                                                    ْ
                                                        ْ َ
                                      ُ َ ُ
                                  ْ َ
                                                 ْ
                                        ِّ
                  İ'lem Eyyühel-Aziz!  Tesbihat,  İbadat,  gayr-ı  mahdud enva'la-
           rıyla  her  şeyde  vardır.  Fakat,  her  şeyin  kendi  Tesbihat  ve  İbadetini
           bütün vecihlerini daima bilip şuur edinmesi lâzım değildir. Çünki husul
           huzuru  istilzam  etmez.  Tesbih  ve  İbadet  edenler,  yalnız  yaptıkları
           amelin  mahsus  bir  Tesbih  veya  sıfatı  malûm  bir  İbadet  olduğunu
           bilirlerse  kâfidir.  Zâten  Mabud-u  Mutlak'ın  İlmi  kâfidir.  İnsandan
           maada mahlukatta teklif olmadığından, onlara niyet lâzım değildir. Ve
           keza amellerinin sıfatını bilmek de lâzım değildir.
                  İ'lem  Eyyühel-Aziz!  İnsan-ı  Mü'minin  kıymeti,  ihtiva  ettiği
           San'at-ı  Âliye  ile  Esma-i  Hüsnadan  in'ikas  eden  cilvelerin  nakışları
           nisbetindedir.  İnsan-ı  kâfirin  kıymeti  ise,  et,  kemikten  ibaret  fâni  ve
           sâkıt  maddesinin  kıymetiyle  ölçülür.  Kezalik  bu  Âlem  de,  eğer
           Kur'anın tarif ettiği gibi Mana-yı Harfiyle, yani Cenab-ı Hakk'ın
           Azametine  bir  âlet  nazarıyla  bakılırsa,  o  nisbette  kıymettar  olur.
           Eğer felsefenin dediği gibi, mana-yı ismiyle yani hiç bir fâil, Hâlık ile
           bağlı  olmayıp  müstakill-i  bizzât  nazarıyla  bakılırsa,  kıymeti  camide,
           mütegayyir maddesinde münhasır kalır. Kur'andan istifade edilen İlmin
           felsefe  ilminden  ne  derece  yüksek  olduğu,  şu  misal  ile  tebarüz  eder:

                ِ
           اًجارس    سمَّشلا    ع   َل      جو Bu Hükm-ü Kur'anî Esma-i Hüsnanın
                  َ ْ
              َ
                            َ َ َ
   220   221   222   223   224   225   226   227   228   229   230