Page 229 - Risale-i Nur - Mesnevi-i Nuriye
P. 229

232                                                                                              MESNEVÎ-Î NURİYE


                  Beşinci  Nokta:  Bilirsiniz  ki,  Kur'an  pek  büyük  mes'elelerden
           bahseder.  Ve  Kalbleri  İman  ve  Tasdike  davet  eder.  Ve  çok  ince
           Hakikatlerden  bahis  açar.  Akılları;  Marifete,  Dikkate  tahrik  eder.
           Binaenaleyh o mesailin, o ince Hakaikın, Kalblerde, Efkârda tesbit ve
           takriri  için  Suver-i  Muhtelifede  türlü  türlü  üslûblarla  tekrara  ihtiyaç
           vardır.
                  Altıncı Nokta: Bilirsiniz ki, her Âyet için bir zahir var, bir bâtın
           var;  bir  had  var,  bir  muttala'  var.  Ve  her  bir  kıssa  için  çok  vecihler,
           hükümler,  faideler,  maksadlar  vardır.  Binaenaleyh  muayyen  bir  Âyet
           her yerde öbür münasib bir vecih için, bir faide için zikredilebilir. Bu
           itibarla, zahiren tekrar görünse bile Hakikatte tekrar değildir.
                  DÖRDÜNCÜ KATRE: Kur'anın felsefî mesail-i kevniyenin
           bir  kısmında  ihmal  ile,  bir  kısmında  ibham  ile,  öteki  kısmında
           icmal  ile  işaret  ettiği  derece-i  i'cazı  "Altı  Nükte"  zımnında  izah
           ediyoruz.
                  Birinci  Nükte:  S:  Ne  için  Kur'an  da,  Hikmet  ve  felsefe  gibi
           Kâinattan bahsetmiyor?
                  C:  Felsefe  Hakikattan  udûl  etmiş,  Kâinata  mana-yı  ismiyle
           bakarak, Kâinatı Kâinat hesabına istihdam ediyor. Kur'an ise, Haktan
           Hak  ile  nâzil  olmuş,  Hakikata  gidiyor.  Mevcudata  Mana-yı  Harfiyle
           bakarak Hâlıkının Hesabına istihdam ediyor.
                  S:  Ulvî  ve  süflî  ecramın  mahiyetleri,  şekilleri,  hareketleri
           hakkında  fennin  verdiği  beyanat  gibi  beyan  lâzım  iken,  mübhem
           bırakılmıştır?

                  C: Bu gibi mes'elelerde ibham daha mühimdir. Ve icmal daha
           cemil  ve  güzeldir.  Çünki  Kur'an,  istitradî  ve  tebaî  olarak  Cenab-ı
           Hakk'ın  Zâtına,  Sıfatına  istidlal  için  Kâinattan  bahsediyor.  İstidlalin
           birinci  şartı,  delilin  neticeden  daha  zahir  ve  malûm  olması  lâzımdır.
           Eğer  fencilerin  iştihası  gibi  "Şemsin  sükûnuna,  arzın  hareketine
           bakmakla  Allah'ın  Azametini  anlayınız."  demiş  olsaydı,  delil
           müddeadan daha hafî olurdu. Ve insanların ekserisi, ekser zamanlarda
           fehmedemediklerinden  inkâra  zehab  ederlerdi.  Halbuki,  İrşad  ve
           Hidayet zamanlarında cumhurun derece-i fehimleri nazara alınarak ona
           göre  söz  söylemek  îcabeder.  Maahaza  ekseriyete  yapılan  müraattan,
           ekalliyette  kalanın  mahrumiyeti  neş'et  etmez.  Çünki  onlar  da  istifade
           ediyorlar.  Amma  mes'ele  makuse  olursa,  ekseriyet  mahrum  kalır,
           istifade edemez. Çünki fehimleri kasırdır.
   224   225   226   227   228   229   230   231   232   233   234