Page 101 - Risale-i Nur - Şualar
P. 101
7. ŞUÂ - ÂYET-ÜL - KÜBRÂ 103
Birisi: Adem-i kabuldür. Yalnız isbatı tasdik etmemektir. Bu ise bir
cehildir, bir hükümsüzlüktür ve kolaydır. Bu da bahsimizden hariçtir.
İkincisi: Kabul-ü ademdir. Kalben, ademini tasdik etmektir. Bu
kısım ise bir hükümdür, bir itikaddır, bir iltizamdır. Hem iltizamı için
nefyini isbat etmeğe mecburdur.
Nefiy dahi iki kısımdır:
B i r i s i : "Has bir mevkide ve hususî bir cihette yoktur" der. Bu
kısım ise isbat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden hariçtir.
İ k i n c i k ı s ı m i s e : Dünyaya ve Kâinata ve Âhirete ve
asırlara bakan İmanî ve kudsî ve âmm ve muhit olan mes'eleleri nefy ve
inkâr etmektir. Bu nefiy ise -birinci Mes'elede beyan ettiğimiz gibi- hiç
bir cihetle isbat edilmez. Belki Kâinatı ihata edecek ve Âhireti görecek
ve hadsiz zamanın her tarafını temaşa edecek bir nazar lâzımdır, tâ o
gibi nefiyler isbat edilebilsin.
İkinci varta ve çare-i necat: Bu dahi iki mes'eledir:
Birincisi: Azamet ve Kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya
gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar,
azametli mes'eleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra
saparlar ve nefyederler. Evet o manen sıkışmış ve kurumuş akıllarına ve
bozulmuş ve maneviyatta ölmüş olan kalblerine, çok geniş ve derin ve
ihatalı olan İmanî mes'eleleri sığıştıramadıklarından, kendilerini küfre
ve dalalete atarlar, boğulurlar.
Eğer dikkatle kendi küfürlerinin iç yüzüne ve dalaletlerinin mahiye-
tine bakabilseler, görecekler ki; İmanda bulunan makul ve lâyık ve
lâzım olan azamete karşı, yüz derece muhal ve imkânsızlık ve imtina o
küfrün altında ve içindedir.
Risale-i Nur yüzer mizan ve müvazenelerle, bu Hakikatı "iki kerre
iki dört eder" derecesinde kat'î isbat etmiş. Meselâ; Cenab-ı Hakk'ın
Vücub-u Vücudunu ve Ezeliyetini ve ihatalı Sıfatlarını Azametleri için
kabul edemeyen adam, ya hadsiz mevcudata, belki nihayetsiz zerrelere,
o Vücub-u Vücudu ve Ezeliyetini ve Uluhiyet Sıfatlarını vermekle
küfrünü itikad edebilir. Veyahut ahmak sofestaîler gibi, hem