Page 118 - Risale-i Nur - Şualar
P. 118
120 ŞUÂLAR
gelirken, hadsiz küçük Tekyelerin ve Zaviyelerin telâhukiyle tevessü
eden gayet feyizli ve nurlu ve sahra genişliğinde bir Tekyede, bir
Hangâhda, bir Zikirhanede, bir İrşadgâhda ve Cadde-i Kübra-yı
Muhammedînin (A.S.M.) ve Mi'rac-ı Ahmedînin (A.S.M.) gölgesinde
Hakikate çalışan ve Hakka erişen ve Aynelyakîne yetişen binlerle ve
milyonlarla Kudsî Mürşidler onu Dergâha çağırdılar. O da girdi, gördü
ki: O Ehl-i Keşf ve Keramet Mürşidler; Keşfiyatlarına ve Müşahedele-
rine ve Kerametlerine istinaden bil'icma, müttefikan ٌوهٌَّلا ِ ٌ َ ٌ هٰلا َٓ ِ ٌ َل ٌ diye-
َ ه
rek Vücub-u Vücud ve Vahdet-i Rabbaniyeyi Kâinata ilân ediyorlar.
Güneşin ziyasındaki yedi renk ile güneşi tanımak gibi, yetmiş renk ile
belki Esma-i Hüsnâ adedince, Şems-i Ezelî'nin ziyasından tecelli eden
ayrı ayrı nurlu renkler ve çeşit çeşit ziyalı levinler ve başka başka
Hakikatlı Tarikatlar ve muhtelif doğru meslekler ve mütenevvî haklı
meşreblerde bulunan o Kudsî Dâhîlerin ve Nuranî Âriflerin İcma' ve
İttifakla imza ettikleri bir Hakikat, ne derece zâhir ve bâhir olduğunu
Aynelyakîn müşahede etti ve Enbiyanın Aleyhimüsselâm İcmaı ve
Asfiyanın İttifakı ve Evliyanın Tevafuku ve bu üç İcmaın birden İttifakı
güneşi gösteren gündüzün ziyasından daha parlak gördü. İşte, bu
misafirin Tekyeden aldığı Feyze kısa bir işaret olarak, Birinci
Makamın onuncu mertebesinde:
ِ
ِ ِ
ِ ِ ِ
ِ
۪
ٌءَٓ ايلوَلْاٌعامجاٌهتدحو ٌ ه ٌ ٌ ۪ فِ ٌ ِ ِ ٌ دوجوٌبوجو ٌ ٌٰ لٰع ٌَّلد ٌ ىذَّلا ٌ ٌللّاٌَّلاٌهٰلا َٓ ِ ٌ َل ٌ
َ
َ
ه ٰ
َ
ه ه
ه ه
َ َ
ْ
َ ْ
ه َ ْ
ِ
ِ
ِ ٌ ةقَّد ٌ صمْلاٌةقَّقحم ٌ ْلاٌةر ِ ِ ٌ هاَّظلاٌمتِامارَكٌوٌمتِايفشَكب
ِ
ِ ِ
ِ ِ
َ
َّ ْ
ه
َ
َ َ َ ْ
َ ه
َ َ ه
denilmiş.
Sonra Kemalât-ı İnsaniyenin en mühimmi ve en büyüğü, belki,
bilcümle Kemalât-ı İnsaniyenin menbaı ve esası, Îmân-ı Billâhtan ve
Mârifetullahtan neş'et eden Muhabbetullah olduğunu bilen o dünya
seyyahı, bütün kuvvetiyle ve letaifiyle, Îmânın Kuvvetinde ve Mârifetin
İnkişafında daha ziyade terakki etmesini istemek fikriyle başını kaldırdı
ve Semavata baktı. Kendi Aklına dedi ki: Mâdem Kâinatta en kıymetdar
şey Hayattır ve Kâinatın mevcudatı Hayata musahhardır. Ve madem
Zîhayatın en kıymetdarı Zîruhdur ve Zîruhun en kıymetdarı Zîşuurdur.
Ve madem bu kıymetdarlık için küre-i zemin,