Page 119 - Risale-i Nur - Şualar
P. 119

7.  ŞUÂ  - ÂYET-ÜL - KÜBRÂ                                                                                               121


           Zîhayatı  mütemadiyen çoğaltmak için  her asır,  her sene dolar boşalır.
           Elbette ve her halde, bu muhteşem ve müzeyyen olan Semavatın dahi
           kendisine münasip ahalisi ve sekenesi, Zîhayat ve Zîruh ve Zîşuurlardan
           vardır ki; Huzur-u Muhammedîde (A.S.M.) Sahabelere görünen Hazret-
           i  Cebrail  (A.S.)  in  Temessülü  gibi  Melâikeleri  görmek  ve  Onlarla
           konuşmak  hâdiseleri  tevatür  suretinde  eskiden  beri  nakl  ve  rivayet
           ediliyor. Öyle ise, keşki ben Semavat Ehli ile dahi görüşseydim; Onlar
           ne fikirde olduklarını bilseydim. Çünki, "Hâlik-ı Kâinat hakkında en
           mühim Söz Onlarındır" diye düşünürken, birden Semavî şöyle bir sesi
           işitti: Mâdem bizim ile görüşmek ve Dersimizi dinlemek istersin.. Bil
           ki:  Başta  Hazret-i  Muhammed  Aleyhissalâtü  Vesselâm  ve  Kur'an-ı
           Mu'cizül-Beyan olarak bütün Peygamberlere vasıtamızla gelen Mesail-i
           Îmâniyeye  en  evvel  biz  Îmân  etmişiz.  Hem,  İnsanlara  temessül  edip
           görünen  ve  bizlerden  olan  bütün  Ervah-ı  Tayyibe,  bilâistisna  ve
           bil'ittifak,  bu  Kâinat  Hâlikının  Vücub-u  Vücuduna  ve  Vahdetine  ve
           Sıfat-ı  Kudsiyesine  şehâdet  edip  birbirine  muvafık  ve  mutabık  olarak
           ihbar etmişler. Bu hadsiz ihbârâtın Tevafuku ve Tetabuku, güneş  gibi
           sana  bir  Rehberdir;  dediklerini  bildi.  Ve  onun  Nur-u  Îmânı  parladı..
           Zeminden göklere çıktı. İşte bu yolcunun Melâikeden aldığı Derse kısa
           bir işaret olarak Birinci Makamın onbirinci mertebesinde:
                                                                       ِ
             ِ ِ
                                                 ِ
                       ِ ِ
                                              ۪
                              ِ
                                                           ِ
            ٌهتدحو  ٌ ۪ فِ ٌ  ٌهدوجوٌبوجو ٌ ٌٰ لٰع ٌَّلد ٌ ىذَّلا ٌدوجوْلاٌبجاوْلا ٌ ٌللّاٌَّلاٌهٰلا َٓ ِ  ٌ َل ٌ
                                          َ
                                                                 ه ٰ
                                                                         َ
               َ َ
                                                              ٰ
                                      َ
                                 ه ه
                                                   ه ه
                          ه ه
                 ْ
                                                         ه
                                                         ۪ ِ
                               ۪ ِ
                                          ِ
                                                ِ
                   ِ
           ٌِرشب ٌ ْلاٌصا ٌ وخٌعم ٌ ٌ يملَكتمْلا ٌوٌسانلاٌراَظن ْ  ِ  ٌ ٌ َل  ٌ يلثمتمْلا ٌ ِ ِ  ٌ ٰلمْلا ٌقاف ِ ِ ِّ ٌ تا
                                                                  ٌ ةَكئ
                                                                          ه َ
                                                          ِّ َ َ
                                            َّ
                      َ َ
                                ِّ َ
                                                       َ
                                                              ه
             َ َ
                                                                      َ
                            َ َ َ
                                    ه
                                       َ
                   ِّ
                                                           ِ ِ
                                                    ِ ِ
                              ةقف ِ  او َ َ َ  ٌ تمْلاٌ ِ ِ  َ  ه  ٌ ٌ متِ ارابخاب
                                        ٌ ةقباَطتمْلا
                                                       ٰ َ ْ
                                         َ
                                                   ه
                                    ه
           denilmiştir.

               Sonra  pür  merak  ve  pür  iştiyak  o  misafir,  Âlem-i  Şehadet  ve
           Cismâni  ve  Maddî  cihetinde  mahsus  taifelerin  dillerinden  ve  lisan-ı
           hallerinden  Ders  aldığından,  Âlem-i  Gayb  ve  Âlem-i  Berzahta  dahi
           mütalâa ile bir seyahat ve bir Taharri-i Hakikat arzu ederken, her Taife-i
           İnsaniyede  bulunan  ve  Kâinatın  meyvesi  olan  İnsanın  çekirdeği  hük-
           münde bulunan ve küçüklüğü ile beraber, mânen Kâinat kadar inbisat
           edebilen  müstakim  ve  münevver  Akılların,  selim  ve  nûranî  Kalblerin
           kapısı    açıldı.     Baktı    ki;   Onlar   Âlem-i Gayb   ve   Âlem-i Şehadet
           ortasında  İnsanî  Berzahlardır  ve  iki   Âlemin  birbiriyle   temasları  ve
   114   115   116   117   118   119   120   121   122   123   124