Page 120 - Risale-i Nur - Şualar
P. 120

122                                                                                                                                  ŞUÂLAR


          muameleleri,  İnsana nisbeten o noktalarda oluyor gördüğünden; kendi
          Akıl ve Kalbine dedi ki: "Gelin, bu emsalinizin kapısından Hakikate
          giden yol daha kısadır. Biz öteki yollardaki dillerden Ders aldığımız
          gibi  değil,  belki  Îmân  noktasındaki  ittisaflarından  ve  keyfiyet  ve
          renklerinden,  mütalâamız  ile  istifade  etmeliyiz"  dedi,  mütalâaya
          başladı. Gördü ki:

              İstidatları gayet muhtelif ve mezhebleri birbirinden uzak ve muhalif
          olan  umum  istikametli  ve  nurlu  Akılların  Îman  ve  Tevhiddeki  ittisaf-
          kârane  ve  râsihâne  Îtikadları,  Tevafuk  ve  sebatkârane  ve  mutmainâne
          Kanaat ve Yakînleri tetabuk ediyor. Demek tebeddül etmiyen bir Haki-
          kata dayanıp bağlanmışlar ve kökleri, metin bir Hakikata girmiş, kop-
          muyor.  Öyle  ise,  bunların  Nokta-i  Îmâniyede  ve  Vücub  ve  Tevhidde
          İcma'ları, hiç kopmaz bir Zincir-i Nûranîdir ve Hakikate açılan ışıklı bir
          penceredir.

              Hem gördü ki: Meslekleri birbirinden uzak ve meşrebleri birbirine
          mübayin olan o umum selim ve nûrani Kalblerin Erkân-ı Îmâniyedeki
          müttefikane ve itmi'nankârane ve müncezibane Keşfiyat ve Müşahedat-
          ları, birbirine Tevafuk ve Tevhidde birbirine mutabık çıkıyor. Demek,
          Hakikate  mukabil  ve  vâsıl  ve  mütemessil  bu  küçücük  birer  Arş-ı
          Mârifet-i Rabbaniye ve bu câmi birer Âyine-i Samedaniye olan nûrani
          Kalbler, Şems-i  Hakikate karşı  açılan Pencerelerdir ve umumu birden
          güneşe âyinedarlık eden bir deniz gibi, bir Âyine-i A'zamdır. Bunların
          Vücub-u Vücudda ve Vahdette İttifakları ve İcma'ları, hiç şaşırmaz ve
          şaşırtmaz  bir  Rehber-i  Ekmel  ve  bir  Mürşid-i  Ekberdir.  Çünki  hiçbir
          cihetle  hiçbir  imkân  ve  hiçbir  ihtimal  yok  ki,  Hakikattan  başka  bir
          vehim ve hakikatsız bir fikir ve asılsız bir sıfat, bu kadar müstemirrâne
          ve râsihane, bu pek büyük ve keskin Gözlerin umumunu aldatsın, galat-ı
          hisse  uğratsın.  Buna  ihtimal  veren  bozulmuş  ve  çürümüş  bir  akla,  bu
          Kâinatı  inkâr  eden  ahmak  sofestailer  dahi  razı  olmazlar, reddederler
                                                     ِ
                                                        ِ
          diye anladı. Kendi  Akıl ve Kalbiyle beraber ٌ للّابٌتنمٰا dediler. İşte, bu
                                                      ٰ
                                                          ه ْ َ
          yolcunun müstakim Akıllardan ve münevver Kalblerden istifade  ettiği
          Mârifet-i Îmaniyeye kısa bir işaret olarak Birinci Makamın onüçüncü
          mertebesinde :
                                                                      ِ
            ِ ِ
                      ِ ِ
                                             ۪
                                                          ِ
                             ِ
            ٌهتدحو  ٌ ۪ فِ ٌ  ٌهدوجوٌبوجو ٌ ٌٰ لٰع ٌَّلد ٌ ىذَّلا ٌ ِ ٌ دوجوْلاٌبجاوْلا ٌ ٌللّاٌَّلاٌهٰلا َٓ ِ  ٌ َل ٌ
                                                                 ه ٰ
                                                                        َ
                                         َ
                                      َ
              َ َ
                                                             َ
                         ه ه
                ْ
                                ه ه
                                                   ه ه
                                                        ه
   115   116   117   118   119   120   121   122   123   124   125