Page 157 - Risale-i Nur - Şualar
P. 157

7.  ŞUÂ  - ÂYET-ÜL - KÜBRÂ                                                                                               159


           olması mümkün olmaz. Ve madem bir şeyde mertebelerin bulunması, o
           şeyin içinde zıddının tedahülü iledir. Meselâ: Ziyanın kavî ve zaîf gibi
           mertebeleri,  zulmetin  müdahalesi  ile  ve  hararetin  ziyade  ve  aşağı
           dereceleri, soğuğun karışması ile ve kuvvetin şiddet ve noksan mikdar-
           ları,  mukavemetin  karşılaması  ve  mümanaatıyladır.  Elbette  o  Kudret-i
           Zâtiyede mertebeler bulunmaz. Bütün eşyayı, bir tek şey gibi İcad eder.
           Ve madem o Kudret-i Zâtiyede mertebeler bulunmaz ve za'f ve noksan
           olamaz, elbette hiçbir mani' Onu karşılayamaz ve hiçbir İcad Ona ağır
           gelmez. Ve madem hiçbir şey Ona ağır gelmez, elbette Haşr-i A'zamı bir
           bahar kadar kolay ve bir baharı bir ağaç kadar sühuletli ve bir ağacı bir
           çiçek kadar zahmetsiz İcad ettiği gibi; bir çiçeği bir ağaç kadar san'atlı,
           bir ağacı bir bahar kadar mu'cizatlı ve bir baharı bir Haşir gibi cem'iyetli
           ve hârikalı halkeder ve gözümüzün önünde halkediyor.

               Risale-i Nur'da kat'î ve kuvvetli çok Bürhanlar ile isbat edilmiş ki:
           Eğer Vahdet  ve Tevhid  olmazsa,  bir  çiçek,  bir  ağaç  kadar,  belki  daha
           müşkilatlı ve bir ağaç, bir bahar kadar, belki daha suubetli olmakla bera-
           ber;  kıymet  ve  san'atça  bütün  bütün  sukut  edeceklerdi.  Ve  şimdi  bir
           dakikada yapılan bir Zîhayat, bir senede ancak yapılacaktı, belki de hiç
           yapılmayacaktı. İşte bu mezkûr Sırra binaendir ki: Gayet mebzuliyet ve
           çoklukla beraber gayet kıymetdar ve gayet çabuk ve kolaylıkla beraber
           gayet san'atlı olan bu meyveler, bu çiçekler, bu ağaçlar ve hayvancıklar
           muntazaman meydana çıkıyorlar ve vazife başına geçiyorlar ve Tesbi-
           hatlarını yapıp, bitirip, tohumlarını yerlerinde tevkil ederek gidiyorlar.

               İ k i n c i   S ı r : Nasılki Nuraniyet ve Şeffafiyet ve İtaat Sırrıyla ve
           Kudret-i Zâtiyenin bir cilvesiyle birtek güneş, birtek âyineye ziyalı aks
           verdiği gibi; hadsiz âyinelere ve parlak şeylere ve katrelere o kayıdsız
           Kudretinin geniş Faaliyetinden ziyalı ve hararetli olan ayn-ı aksini Emr-
           i İlahî ile kolayca verebilir. Az ve çok birdir, farkı yoktur.

               Hem  birtek  kelime  söylense,  nihayetsiz  Hallakıyetin  nihayetsiz
           vüs'atinden,  o  birtek  kelime  birtek  adamın  kulağına  zahmetsiz  girdiği
           gibi,  bir  milyon  kulakların  kafalarına  da  İzn-i  Rabbanî  ile  zahmetsiz
           girer. Binlerle dinleyen ile birtek dinleyen müsavidir, fark etmez. Hem
           göz gibi birtek Nur veya Cebrail gibi nuranî birtek
   152   153   154   155   156   157   158   159   160   161   162