Page 164 - Risale-i Nur - Şualar
P. 164

166                                                                                                                                  ŞUÂLAR

                                                                       ِ
                                                   ِ
                      ِ
                                               ۪
                                                              ِ
         ٌ ٌ عاونَلْاٌٌوٌِرصا ٌ نعْلاٌ ٌ ةد ٌ حو ٌ اٰذَك ٌوٌٌ.. ِ ٌ ةَطي ٌ حمْلا ٌةفِرصتمْلاٌلاعفَلْا ٌوٌء ٌ َٓ ام ٌ سَلْا
                                                     َ
                               ْ َ َ
                             ه
                                                         َ
                                                                َ ْ
          ِ َ ْ
                                                                     َ
                                                                         َ
                        ٰ َ
                  َ
                                       َ
                                                ه
                                                       َ ه
                                                                           ْ
                                                      ِّ
                                                     ِ
                                 ِ
                                          ِ ِ
                         ٌ    ٌ ض ٌ رَلْاٌهجو ٌ ٌٰ لٰع ٌةيلوتسمْلاٌةرشتنمْلا
                                                        ِ
                           ِ
                                              َ
                                   ْ َ
                                        َ
                             ْ
                                                      َ َ ْ ه
                                           َ ْ ْ ه
              Sonra,  o  seyyah-ı  Âlem  asırlarda  gezerken,  Müceddid-i  Elf-i  Sâni,
          İmam-ı  Rabbanî  Ahmed-i  Farukî'nin  Medresesine  rast  geldi,  girdi;  Onu
          dinledi. O İmam, Ders verirken diyordu:

              "Bütün Tarîkatların en mühim neticesi, Hakaik-i İmaniyenin inki-
          şafıdır." ve "Birtek Mes'ele-i İmaniyenin vuzuh ile inkişafı, bin Kera-
          mata ve Ezvaka müreccahtır." Hem diyordu: "Eski zamanda, büyük
          Zâtlar  demişler  ki:  "Mütekellimînden  ve  İlm-i  Kelâm  Ülemasından
          birisi gelecek, bütün Hakaik-i İmaniye ve İslâmiyeyi Delail-i Akliye ile
          kemal-i vuzuh ile isbat edecek." Ben istiyorum ki, ben o olsam, belki
          (Haşiye) o adamım diye, İman ve Tevhid bütün Kemalât-ı İnsaniyenin
                                                              ِ
                                                           ِ
                                                      ِ

                                                  ٍ
                                                                    ٍ
          Esası, Mayesi, Nuru, Hayatı olduğunu veٌةنسٌةدابعٌنمٌيرخٌةعاسٌرُّكفت
                                                   َ
                                                                  َ
                                                                             َ َ
                                                       َ َ
                                                                      َ َ ه
                                                             ْ
                                                                  ْ
                                                    َ
          Düsturu, Tefekkürat-ı İmaniyeye aid bulunması ve Nakşî Tarîkatında
          hafî  Zikrin  ehemmiyeti  ise,  bu  çok  kıymetdar  Tefekkürün  bir  nevi
          olmasıdır." diye talim ederdi.

              Seyyah tamamıyla işitti. Döndü nefsine dedi ki: Madem bu Kahraman
          İmam böyle diyor ve madem bir zerre Kuvvet-i İmaniyenin ziyadeleş-
          mesi,  bir  batman  Marifet  ve  Kemalâttan  daha  kıymetlidir  ve  yüz
          Ezvakın balından daha tatlıdır.

              Ve  madem  bin  seneden beri  İman  ve  Kur'an  aleyhinde  teraküm
          eden  avrupa  feylesoflarının  itirazları  ve  şübheleri  yol  bulup  Ehl-i
          İmana  hücum  ediyor.  Ve  bir  Saadet-i  Ebediyenin  ve  bir  Hayat-ı
          Bâkiyenin  ve  bir  Cennet-i  Daimenin  anahtarı,  medarı,  esası  olan
          Erkân-ı  İmaniyeyi  sarsmak  istiyorlar.  Elbette  herşeyden  evvel
          İmanımızı taklidden tahkike çevirip kuvvetlendirmeliyiz.

              Öyle ise, haydi ileri! Gel, bulduğumuz birer dağ kuvvetindeki bu
          yirmidokuz Mertebe-i İmaniyeyi Namazın mübarek Tesbihatının
                 ------------------
              (Haşiye): Zaman isbat etti ki: O adam, adam değil, Risale-i Nur'dur. Belki Ehl-i
          Keşif, Risale-i Nur'u ehemmiyetsiz olan Tercümanı ve Naşiri suretinde -keşiflerinde-
          müşahede etmişler; "bir adam" demişler.
   159   160   161   162   163   164   165   166   167   168   169