Page 231 - Risale-i Nur - Şualar
P. 231

11.  ŞUÂ – MEYVE   RİSALESİ                                                                                             233


           girer, durur. Kerametli Yirmidokuzuncu Söz'ün âhirindeki remizli nük-
           telerine havale ederek kısa kesiyoruz.

              Ey bu Medrese-i Yusufiyede benim Ders arkadaşlarım! Bu dehşetli
           haps-i  ebedîden  kurtulmanın  kolayı,  çaresi;  bu  dünyevî  hapsimizden
           istifade  ederek  elimiz  mecburiyetle  yetişmeyen  çok  günahlardan
           kurtulduğumuzla beraber, eski günahlardan Tövbe edib Farzlarımızı eda
           ederek  herbir  saat  bu  hapisteki  ömrümüzü  bir  gün  İbadet  hükmüne
           getirmekle o ebedî hapisten Necatımız ve o nurani Cennet'e girmemiz
           için  en  iyi  bir  fırsattır.  Bu  fırsatı  kaçırırsak,  dünyamız  ağladığı gibi
                                        ِ
                                                      ِ
           Âhiretimiz dahi ağlayacak. ٌةرخلْاٌوٌاينُّدلاٌرسخ   tokadını yiyeceğiz.
                                         ۤ
                                                     َ َ
                                     َ َ
                                            َ َ ْ


                  Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi.

               ٌبْكَا ٌ  ٌ للَّا  ٌ ٌ  ٌ بْكَا ٌ ٌ للَّا ٌ  ٌ بْكَا ٌ ٌ للَّا ler ile nev'-i  beşerin beşten
                َ      ه ٰ    َ      ه ٰ  َ      ه ٰ
           birisine,  üçyüz  milyon  İnsanlara  birden    ٌبكَا ٌ ٌ للَّا  dedirmesi;  koca
                                                      ْ
                                                     َ      ه ٰ
                                                 ْ
           küre-i  arz,  büyüklüğü  nisbetinde  o  ٌبكَا ٌ ٌ للَّا  Kelime-i  Kudsiyesini
                                                َ      ه ٰ
           Semavattaki seyyarat  arkadaşlarına işittiriyor  gibi,  yirmibinden ziyade
           Hacıların Arafat'ta ve  Îd'de beraber birden  ٌبك  ٌ ٌ َا  ٌ للَّا demeleri, Resul-
                                                       ْ
                                                      َ      ه ٰ
           i  Ekrem  Aleyhissalâtü  Vesselâm'ın  binüçyüz  sene  evvel  Âl  ve
           Sahabeleriyle  söylediği  ve  emrettiği   ٌبْكَا ٌ ٌ للَّا  Kelâmının  bir  nevi
                                                  َ      ه ٰ
                                                                     ِ
                                                       ۪
           Aks-i Sadâsı olarak Rububiyet-i İlahiyenin يمَل اعْلا ٌبرٌو ٌٌ ٌ ضرَ ْ لا ٌبر
                                                          َ
                                                                       ْ
                                                                            ُّ َ
                                                              ُّ َ َ
           Azamet-i Ünvanıyla Küllî Tecellisine karşı geniş ve küllî bir Ubudiyetle
           bir mukabeledir, diye tahayyül ve hiss ve kanaat ettim.

              Sonra, acaba bu Kelâm-ı Kudsînin bizim mes'elemizle dahi münase-
           beti var mı diye tahattur ettim. Birden hatıra geldi ki, başta bu Kelâm
           olarak sair Bâkiyat-ı Sâlihat ünvanını taşıyan
           234                                                                                                                                  ŞUÂLAR
   226   227   228   229   230   231   232   233   234   235   236