Page 232 - Risale-i Nur - Şualar
P. 232

ٌللّاٌَّلاٌهٰلا ٌَل  ve ٌللٌّدمحْلَا ve ٌللّاٌناح ٌ بس gibi Şeairden çok Kelâmlar
                            ِ ِ
                ِ
                     َٓ ِ


          ه ٰ
                  َ
                             ٰ ه ْ َ
                                          ٰ َ َ
                                                 ْ ه
          cüz'î ve küllî mes'elemizi ihtar ve tahakkukuna işaret ederler.
                       ْ
              Meselâ ٌبكَا  ٌ ٌ للَّا in bir vech-i manası, Cenab-ı Hakk'ın Kudreti
                      َ      ه ٰ
          ve  İlmi  herşeyin  fevkinde  büyüktür,  hiçbir  şey  Daire-i  İlminden
          çıkamaz,  Tasarruf-u  Kudretinden  kaçamaz  ve  kurtulamaz.  Ve
          korktuğumuz  en  büyük  şeylerden  daha  büyüktür.  Demek  Haşri
          getirmekten ve bizi ademden kurtarmaktan ve Saadet-i Ebediyeyi
          vermekten  daha  büyüktür.  Her  acib  ve  tavr-ı  aklın  haricindeki
          herşeyden daha büyüktür ki,
                            ٍ ِ  َ   ْ َ   ِ  ْ  ٌ هكثعبٌَل ٌ وٌمهك ٌ قْلخٌا ٌ م
                            ٌ ةدحاوٌ ٍ سفنَكٰلاٌم
                                                               َ َ
                             َ
                                                          ه ْ
                                                     َ
                                               ه ْ َ
          Âyetinin  sarahat-ı  kat'iyyesi  ile  nev'-i  beşerin  Haşri  ve  Neşri,  birtek
          nefsin İcadı kadar O Kudrete kolay gelir. Bu mana itibariyledir ki, darb-
          ı mesel hükmünde büyük musibetlere ve büyük maksadlara karşı, herkes
          "Allah büyüktür, Allah büyüktür" der.. kendine teselli ve kuvvet ve
          Nokta-i İstinad yapar.

             Evet  nasılki  Dokuzuncu  Söz'de,  bu  Kelime  iki  arkadaşıyla  bütün
          İbadatın fihristesi olan Namazın çekirdekleri ve hülâsaları ve içinde ve
          Tesbihatında tekrar ile Namazın manasını takviye için
                             ٌبْكَا ٌ ٌ للَّا  ٌ ۞ ٌ  ِ ِ  ۞ ٌ ٌ َا  ٌللّاٌناحبس
                                          ٌ للٌّدمحْل
                             َ      ه ٰ    ٰ ه ْ َ     ٰ َ َ ْ ه
          üç muazzam  Hakikatlara ve insanın  Kâinatta  gördüğü  medar-ı  hayret,
          medar-ı şükran ve medar-ı azamet ve kibriya, acib ve güzel ve büyük,
          pekçok fevkalâde şeylerden aldığı hayret ve lezzet ve heybetten neş'et
          eden  suallerine  pek  kuvvetli  cevab  verdiği  gibi,  Onaltıncı  Söz'ün
          âhirinde izah edilen şu: Nasıl bir nefer, Bayramda bir müşir ile beraber
          huzur-u  padişaha  girer;  sair  vakitte,  zabitinin  makamı  ile  onu  tanır.
          Aynen öyle de; her  adam Haccda bir derece Veliler gibi Cenab-ı Hakk'ı

            ۪
                         ِ
          يمَل اع ٌ ْلا ٌب ٌ رٌو ٌ ٌ ضرَ ْ لا ٌب ٌ ر Ünvanı ile tanımağa başlar.
               َ
                     َ َ
                           ْ
                   ُّ
                                  َ ُّ

             Ve  o  Kibriya  Mertebeleri  Kalbine  açıldıkça,  Ruhunu  istila  eden
          mükerrer ve hararetli
   227   228   229   230   231   232   233   234   235   236   237