Page 246 - Risale-i Nur - Şualar
P. 246
248 ŞUÂLAR
hâdisesi içinde yüksek, kuvvetli bir fezleke, bir hâtime, bir hüccet ve o
cüz'î hâdise-i şer'iyeyi küllîleştiren ve imtisalini İman-ı Billah ile temin
eden bir Cümle-i Tevhidiyeyi ve İmaniyeyi ve Uhreviyeyi zikreder. O
makamı nurlandırır, ulvîleştirir. Risale-i Nur, Âyetlerin âhirlerinde
ekseriyetle gelen
۞ ٌ مي ٌ لع ٌٌءشٌَ ٌ َ ِّ ِ ِلهك ٌ بٌللّاٌنا ٌ ري ٌ ۞ ٌ ٌ دق ٌء َ شٌَِلهكٌ ٰلٰعٌللّاٌنا ِ
ِ
ٍ
۪
ٍ ۪
َ ٰ َّ
َ َ ٰ َّ
َ
ِّ
َ
ْ
ْ
۪
۪
ٌ ميح َّ ٌ رلا ٌ زي ٌ ٌ ۪زعْلا ٌوهو ۞ ٌ ميكحْلا ٌ زي ٌ ٌ ۪زعْلا ٌوهو
ه
َ
ه
َ ه َ
َ ه َ
َ ه
َ ه
gibi Tevhidi ve Âhireti ifade eden Fezlekelerde ve Hâtimelerde ne kadar
yüksek bir Belâgat ve Meziyetler ve Cezaletler ve Nükteler bulunduğu-
nu Yirmibeşinci Söz'ün İkinci Şu'lesinin İkinci Nurunda o Fezleke ve
Hâtimelerin pekçok Nüktelerinden ve Meziyetlerinden on tanesini
beyan ederek, o hülâsalarda bir Mu'cize-i Kübra bulunduğunu muannid-
lere de isbat etmiş. Evet Kur'an, o teferruat-ı şer'iye ve kavanin-i
içtimaiyenin beyanı içinde birden muhatabın nazarını yüksek ve küllî
noktalara kaldırıp, sade üslûbu bir ulvî üslûba ve Şeriat Dersinden
Tevhid Dersine çevirerek Kur'anı, hem bir Kitab-ı Şeriat ve Ahkâm ve
Hikmet, hem bir Kitab-ı Akide ve İman ve Zikir ve Fikir ve Dua ve
Davet olduğunu gösterip her makamda çok Makasıd-ı İrşadiye-i Kur'a-
niyeyi Ders vermesiyle Mekkiye Âyetlerin tarz-ı belâgatlarından ayrı ve
parlak mu'cizane bir Cezalet izhar eder. Bazan iki Kelimede meselâ
۪
۪
ك
ٌ
ٌ
ك
ٌيمَل اعْلا ٌبر ve ٌبر de, ٌبر Tabiriyle Ehadiyeti ve ٌيمَل اعْلا ٌبر
ُّ َ َ
ُّ َ َ
َ
َ
َ
ُّ َ
ُّ َ
َ
ile Vâhidiyeti bildirir. Ehadiyet içinde Vâhidiyeti ifade eder. Hattâ bir
Cümlede; bir zerreyi bir gözbebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği
gibi, Güneş'i aynı Âyetle, aynı çekiçle göğün gözbebeğinde yerleş-
ِ
tirir ve göğe bir göz yapar. Meselâ: ٌضرَلْاو ٌ ٌ تاومسلا ٌ ٌ قَلخ Âyetinden
َ َ
َ
َ ْ
َ ٰ َّ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
sonra, ٌِليَّلاٌفٌِراهنلاٌجل ويٌوٌراه َّ َ ٌ نلاٌ ٌ فٌَِلي ٌ َّلاٌجلوي Âyetinin akabinde
َ َ َّ
ه َ
ْ
ه ه
ْ
ه
ِ
۪
ِ
ِ
ٌرودصلا ٌ ٌ تاَذب ٌ ٌ ميلع ٌ ٌ وهٌو der. "Zemin ve göklerin Haşmet-i Hilka-
َ
َ ه َ
ه ُّ
tinde