Page 134 - Mehdi ve Altın Çağ
P. 134

Her ümmetin bir resulü vardır. Onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar
               zulme uğratılmazlar. (Yunus Suresi, 47)

               Müşrikler  istemese  de  O  dini  (İslam'ı)  bütün  dinlere  üstün  kılmak  için  elçisini  hidayetle  ve  hak  dinle
               gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 33)


               Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak
               Allah yeter. (Fetih Suresi, 28)

               Ey  iman  edenler,  içinizden  kim  dininden  geri  döner  (irtidat  eder)se,  Allah  (yerine)  kendisinin  onları
               sevdiği, onların da kendisini sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,'
               Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan) ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu,
               Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)

               Sizden;  hayra  çağıran,  iyiliği  (marufu)  emreden  ve  kötülükten  (münkerden)  sakındıran  bir  topluluk
               bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Ali İmran Suresi, 104)

               Ve onların  içinden,  sabrettikleri zaman  emrimizle doğru  yola  iletip-yönelten  önderler  kıldık;  onlar  bizim
               ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı. (Secde Suresi, 24)


               Dedi  ki:  "Kiminiz  kiminize  düşman  olarak,  hepiniz  ordan  inin.  Artık  size  benden  bir  yol  gösterici
               gelecektir; kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (Taha Suresi, 123)

               Doğruyu getiren ve doğrulayanlara gelince; işte onlar muttaki (takva sahibi) olanlardır. (Zümer Suresi, 33)

               Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir
               nur  kıldık;  onunla  kullarımızdan  dilediklerimizi  hidayete  erdiririz.  Şüphesiz  sen,  dosdoğru  olan  bir  yola
               yöneltip-iletiyorsun. (Şura Suresi, 52)

               O, ümmîler  içinde,  kendilerinden  olan  ve onlara ayetlerini  okuyan,  onları  arındırıp-temizleyen  ve onlara
               kitap  ve  hikmeti  öğreten  bir  elçi  gönderendir.  Oysa  onlar,  bundan  önce  gerçekten  açıkça  bir  sapıklık
               içinde idiler. (Cuma Suresi, 2)

               İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde,
               insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi.
               Oysa  kendilerine  apaçık  ayetler  geldikten  sonra,  birbirlerine  karşı  olan  'azgınlık  ve  kıskançlıkları'
               yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri,
               hakkında  ayrılığa  düştükleri  gerçeğe  kendi  izniyle  eriştirdi.  Allah,  kimi  dilerse  onu  doğruya  yöneltir.
               (Bakara Suresi, 213)

               Fitne kalmayıncaya  ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa,
               şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir. (Enfal Suresi, 39)

               İnkar edenlere de ki: "Yakında yenilgiye uğratılacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz." Ne kötü
               yataktır o. (Ali İmran Suresi, 12)

               Bizim  uğrumuzda  cehd  edenlere  (çaba  harcayanlara),  şüphesiz  yollarımızı  gösteririz.  Gerçekten  Allah,
               ihsan edenlerle beraberdir. (Ankebut Suresi, 69)

               Musa  kavmine:  "Allah'tan  yardım  dileyin  ve  sabredin.  Gerçek  şu  ki,  arz  Allah'ındır;  ona  kullarından
               dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir." dedi. Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de,
               geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri
               yeryüzünde  halifeler  (egemenler)  kılacak,  böylece  nasıl  davranacağınızı  gözleyecek"  dedi.  (Araf Suresi,
               128-129)

               O, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı gerçekleştirmek ve batılı geçersiz kılmak için (böyle istiyordu.)
               (Enfal Suresi, 8)

               “Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o,  yok
               olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.” (Enbiya Suresi, 18)
   129   130   131   132   133   134   135   136   137   138   139