Page 261 - Risale-i Nur - İman ve Küfür Muvazeneleri
P. 261
LEMEAT 263
eziyor. Zira o şeş cihetten ki onlara baş vurduk. Öyle halet
almışız.
Ki yapılmış o halet, hem havf ile dehşetten, hem acz
ile ra'şetten, hem kalâk ve vahşetten, hem yütm ve hem
yeisten mürekkeb vicdan-sûz.
Şimdi her cihete mukabil bir cepheyi alırız, def'ine
çalışırız. Evvel, kudretimize müracaat ederiz, vâesefâ
görürüz.
Ki âcize zaîfe. Sâniyen: Nefiste olan hacatın susmasına
teveccüh ediyoruz. Vâesefâ durmayıp bağırırlar görürüz.
Sâlisen: İstimdadkârane, bir halaskârı için bağırır,
çağırırız, ne kimse işitiyor, ne cevabı veriyor. Biz de
zannediyoruz:
Herbir şey bize düşman, herbir şey bizden garib.
Hiçbirşey Kalbimize bir teselli vermiyor; hiç emniyet
bahşetmez, hakikî zevki vermez.
Râbian: Biz ecram-ı ulviyeye baktıkça, onlar nazara
verir bir havf ile dehşeti. Hem Vicdanın müz'ici bir tevahhuş
geliyor: Akıl-sûz, evham-sâz!
İşte ey birader! Bu dalaletin yolu, mahiyeti şöyledir.
Küfürdeki zulmeti, bu yolda tamam gördük. Şimdi de gel
kardeşim, o ademe döneriz.
Tekrar yine geliriz. Bu kere Tarîkımız Sırat-ı
Müstakimdir, hem İmanın yoludur. Delil ve İmamımız, İnayet
ve Kur'andır, şehbaz-ı edvar-pervaz.
İşte Sultan-ı Ezel'in Rahmet ve İnayeti, vakta bizi
istedi, Kudret bizi çıkardı, lütfen bizi bindirdi kanun-u
meşiete: Etvar üstünde perdaz.
Şimdi bizi getirdi, şefkat ile giydirdi şu hil'at-ı vücudu,