Page 391 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 391

YİRMİDOKUZUNCU  MEKTUB –  BİRİNCİ  KISIM                                       393

                      ِ ِ
                 İşte,   ْدْللّْ  ْ م ْ ح ل ا  Cümlesinin  en  kısa  ve  Ülema-yı Arabiyece mütte-
                               ُ ٰ
          fek-un aleyh bir mana-yı zahirîsi şöyle olursa, başka bir lisana o İ'caz ve
          kuvvetle nasıl tercüme edilebilir?

                 Hem Elsine-i Âlem içinde lisan-ı nahvî Arabî'den başka birtek lisan
          var; o da hiçbir vakit Arab lisanının câmiiyetine yetişemez. Acaba o Câmi'
          ve İ'cazdarane olan lisan-ı nahvî ile Mu’cizekârane bir surette ve her ciheti
          birden  bilir,  irade  eder  bir  İlm-i  Muhit  içinde  zuhur  eden  Kelimat-ı
          Kur'aniye; sair elsine-i terkibiye ve tasrifiye vasıtasıyla, zihni cüz'î, şuuru
          kısa, fikri müşevveş, kalbi karanlıklı bazı insanların kelimat-ı tercümiyesi
          nasıl o Mukaddes Kelimat yerini tutabilir? Hattâ diyebilirim ve belki isbat
          edebilirim ki: Herbir Harf-i Kur'an, bir Hakaik Hazinesi hükmüne geçer;
          bazan birtek Harf, bir Sahife kadar Hakikatları Ders verir.

                 A l t ı n c ı   N ü k t e : Bu manayı tenvir için, kendi başımdan
          geçmiş nurlu bir hali ve Hakikatlı bir hayali söylüyorum. Şöyle ki:

                                                    ِ
                 Bir    vakit       ْ   عْين  ْ تن ْك  ِ  ْو ْ و ْ ْ ا اي      َّ      ْدبعنْ كايا   deki    ن-u    mütekellim-i
                                             ُ ُ
                                                   َّ
                                   ُ

          maalgayrı   düşündüm   ve  mütekellim-i vahde  sîgasından   ْعْبْد  ْ ن  sîgasına
                                                                         ُ ُ
          intikalin  sebebini  Kalbim  aradı.  Birden, Namazdaki Cemaatin Fazileti ve
          Sırrı,  o ن 'dan inkişaf  etti. Gördüm ki: Namaz kıldığım o Bayezid Câmiin-
          deki Cemaatle iştirakimi ve herbiri benim bir nevi Şefaatçim hükmüne ve
          kıraatımda  izhar  ettiğim  Hükümlere  ve  Davalara  birer  şahid  ve  birer
          müeyyid gördüm. Nâkıs Ubudiyetimi, o Cemaatin büyük ve kesretli İbadatı

          içinde  Dergâh-ı  İlahiyeye  takdime  cesaret  geldi.  Birden  bir  perde  daha
          inkişaf etti: Yani İstanbul'un bütün Mescidleri ittisal peyda etti. O şehir, o
          Bayezid Câmii hükmüne geçti. Birden, onların Dualarına ve Tasdiklerine
          manen bir nevi mazhariyet hissettim. Onda dahi; rûy-i zemin Mescidinde,
          Kâ'be-i Mükerreme    etrafında   dairevî   saflar   içinde   kendimi   gördüm.
          ينم ل     ْ  لا ْ ع ا    ْ ِ ب ْ رْ ِ ِ ٰ    ْ ْ للّ  ْ دم   ُ    ْ  ا ْ  ل ْ ح   dedim.  Benim  bu  kadar  Şefaatçilerim var;   benim
          ْ ن

          Namazda  söylediğim  herbir  sözü  aynen  söylüyorlar,  tasdik  ediyorlar.
          Madem  hayalen  bu  perde  açıldı;  Kâ'be-i  Mükerreme  Mihrab  hükmüne
          geçti.  Ben  bu  fırsattan  istifade  ederek  o  safları  işhad  edib,  Tahiyyatta

          getirdiğim, ْللّا ْلو ْ س ْ رْا ْ دم  ْ ْ م ْ ح  َّ ُ     َّ  ْ ه ْ د ْ ْ ن ا        ُ  ْ ْ ْ ْ و ْ ْ ش ا  ُ ٰ  ْ َّلا ْ ا ْ للّ  ِ ْ اْه  ا ِ  ْد ْ  ا ْ ن ْ ْ  لا ْ ْ ا ْ ٰل  ْ هش ا olan Îmanın
                     ٰ
                        ُ

                                                                    ُ

                           ُ
          Tercümanını  mübarek  Hacer-ül Esved'e  tevdi'  edib  emanet  bırakıyorum
   386   387   388   389   390   391   392   393   394   395   396