Page 388 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 388
390 MEKTUBÂT
unsurlar, çok nazik Hikmetleri ve ehemmiyetli Vazifeleri görüyorlar. Ve
hâkeza... Herbir mevkiin, ayrı ayrı Nüktesi ve Faidesi vardır. Vakit müsaid
ِ
ِ ْ و ْ ا ْ زل
olmadığı için, yalnız icmalen ْتيْنو َّ ُ ْين ْ تل اْو Kasemindeki çok Nük-
telerinden bir Nükteye işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak, Tîn ve Zeytin ile Kasem vasıtasıyla, Azamet-i
Kudretini ve Kemal-i Rahmetini ve büyük Ni’metlerini ihtar ederek, esfel-i
safilîn tarafına giden insanın yüzünü o taraftan çevirip, Şükür ve Fikir ve
Îman ve Amel-i Sâlih ile tâ A'lâ-yı İlliyyîne kadar Terakkiyat-ı
Maneviyeye mazhar olabilmesine işaret ediyor. Ni’metler içinde Tîn ve
Zeytinin tahsisinin sebebi; o iki meyvenin çok mübarek ve nâfi' olması ve
Hilkatlerinde de, medar-ı dikkat ve Ni’met çok şeyler bulunmasıdır. Çünki
hayat-ı içtimaiye ve ticariye ve tenviriye ve gıda-yı insaniye için Zeytin en
büyük bir esas teşkil ettiği gibi; İncirin hilkati, zerre gibi bir çekirdekte
koca İncir Ağacının cihazatını saklayıp dercetmek gibi, bir Hârika
Mu’cize-i Kudreti gösterdiği gibi; taamında, menfaatinde ve ekser
meyvelere muhalif olarak devamında ve daha sair menafi'indeki Ni’met-i
İlahiyeyi Kasem ile hâtıra getiriyor. Buna mukabil, insanı Îman ve Amel-i
Sâlihe çıkarmak ve esfel-i safilîne düşürmemek için bir Ders veriyor.
Ü ç ü n c ü N ü k t e : Surelerin başlarındaki Huruf-u Mukattaa
İlahî bir Şifredir. Has Abdine, onlarla bazı İşaret-i Gaybiye veriyor. O
Şifrenin miftahı, O Abd-i Has’dadır, hem Onun Veresesindedir. Kur'an-ı
Hakîm madem her zaman ve her taifeye Hitab ediyor; her asrın her
tabakasının hissesini câmi' çok mütenevvi' vücuhları, manaları olabilir.
Selef-i Sâlihîn ise, en hâlis parça onlarındır ki, beyan etmişler. Ehl-i
Velayet ve Tahkik, Seyr ü Sülûk-u Ruhaniyeye aid çok Muamelât-ı Gay-
biye İşaratını onlarda bulmuşlar. İşarat-ül İ'caz Tefsirinde, ْرقبة ْ ا ْ ل Suresin-
in başında, İ'caz-ı Belâgat noktasında bir nebze onlardan bahsetmişiz;
müracaat edilsin.
D ö r d ü n c ü N ü k t e : Kur'an-ı Hakîm'in hakikî tercümesi kabil
olmadığını Yirmibeşinci Söz isbat etmiştir. Hem manevî İ'cazındaki
Ulviyet-i Üslûb ise, tercümeye gelmez. Manevî İ'cazında olan Ulviyet-i
Üslûb cihetinden gelen Zevk ve Hakikatı beyan ve ifham etmek pek
müşkil. Fakat yolu göstermek için bir-iki cihete işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan
ِ ِ
ِ
۞ ْ مُك ِ ْ ن او ل ْ و ْ ْ ا ْمُك ْ تن ْ س ل ْ اْ ْ ف ِ ْ ت ل ْ خاوْضر لاا ْ ْ و ْ تا ْ وم ْ سلا ُ ْ ْ خْ ِ ِ ْ ي ا ْ ت ْ ه ْ ٰاْن ِ ْ و ْ م
ِ
ل ْق
َّ ٰ
ُ